TÜRKİYE AÇISINDAN
U K R A Y N A
Prof. Dr. Recep MESUT
EDİRNE, 2023
İÇİNDEKİLER
1- Ukrayna’nın
Zenginlikler
2- Ukrayna:
Dillerin Anayurdu
3- Efsanevi
Kavimler: Kimmerler, İskitler, Sarmatlar
4- Komşuların
İşgali (III-IV yy): Alanlar ve Gotlar
5- Kavimlerin
Büyük Göçü (V-VI yy): Hunlar ve Slavlar
6- Ukrayna:
Yolgeçen Hanı (VII-IX yy) – Ogur Türkleri
7- Viking Rus’lar
ve Oguz Türkleri
8- Moğollar ve
Tatarlar
9- Rutenya,
Litvanya ve Polonya
10- İki
İmparatorluğun Kıskacında: Rusya ve Osmanlı İmparatorlukları
11- Ukrayna ve
Kazaklar
12- Ukrayna ve
Osmanlı
13- Ukrayna
Topraklarından Edirne’ye
14- Sultanın Dayısı
15- Ukrayna
Cumhuriyeti (1917-1921)
16- Sovyet Ukrayna
(1922-1991)
17- Sovyetler
Birliği’nin Çöküşü
18- Bağımsız
Ukrayna
UKRAYNA'NIN ZENGİNLİKERİ
Nedir bu Ukrayna kavgası? Bu kadar önemli ve zengin
bir ülke midir?
Evet, topraklarının tamamı Avrupa kıtasında yer alan
en geniş ülkedir, yani Almanya'nın, Fransa'nın, İngiltere'nin her birinden daha
büyüktür (Rusya ve Türkiye'den daha küçüktür, fakat bunlar Avrasya ülkesi olup,
Asya kıtasına da yayılmışlardır). Yüzölçümü 603,000 km kare ile Türkiye'nin
3/4'ü kadardır (Türkiye 780,000 km kare). Doğu-batı uzunluğu 1,500 km,
kuzey-güney genişliği 600 km'dir, ancak bu ülke tamamen düzlüktür. Nereye
baksan dağ silueti göremezsin, ufuk çizgisi hep yataydır [sadece yüzölçümünün %
5'i kadar olan Zakarpatİye'de Karpat Dağlarının devamı görülür].
Düzdür,
fakat tepsi gibi dümdüz alüvyon ovası (doldurulmuş deniz) değildir, dalgalı
görünümü vardır. Ve yüzölçümünün % 70'lik alanı tarım arazisidir, yani ekilip
biçilen tarladır. Üstelik bu arazinin 2/3'ü dünyanın en verimli toprak cinsi
olan "çernozem" (kara toprak) türündendir. Tarih öncesinden beri
tahıl (buğday, arpa, çavdar, yulaf) ekilir ki, bu ülkenin insanları (48 milyon,
2020) bu ürünleri yiyemez, bitiremez, ihraç etmek mecburiyetindedir. Örneğin,
"Tarihin Babası" sayılan bizim Bodrumlu Herodot M.Ö. 450 yıllarında
denizden oralara gitmiş ("Olbia" liman kentine) ve tahıl bolluğuna
şaşırmıştır. Asırlarca Bizans'ın ve Osmanlı İmparatorluğu'nun buğdayı
Karadeniz'in kuzeyinden gelmiştir. Bugün de ülkenin liman şehirleri silolar ile
kaplıdır. Son yıllarda mısır ve ayçiçeği de ekilmekte, yüksek verim alınmaktadır.
Karadeniz
kıyısı sevimsizdir - çıplak, ağaçsız ve çok rüzgârlı. Sahili takip eden
topraklar, POMORİYE (Deniz boyları, Po-moriye, "more"= deniz) kıraç
arazi olup, çok sayıda göller ve lagünler bulunur. Ülkenin en geniş orta kısmı,
PODOLİYE (Po-doliye, "doli"= vadi) derin akarsu vadileriyle (100 m
derin, 1-2 km geniş) anılır. Vadilerde sulu tarım (sebze), aradaki düzlüklerde
kuru tarım yapılır. Burada "çernozem" kalınlığı 1, 5 m 'ye ulaşır ve
zengin humus içerir. Ülkenin kuzey sınırı boyunca ormanlar görülür, POLESİYE
(Po-lesiye, "les"= orman) çok sulak arazidir, akarsular buradan
kaynaklanır. Zaten kuzey komşusu Belarus "beş bin nehir, beş bin göl
ülkesi" olup, asırlık ormanlar ile örtülüdür.
Yetmedi, bu
tarımsal toprakların altında olağanüstü zengin maden kaynakları bulunur: kömür
ve demir cevheri yatakları. Ayrıca manganez, cıva, kaya tuzu bulunmuştur.
Güneydoğu Ukrayna'da Donets (Küçük Don) ırmağının havzasında (DONBAS,
Don+baseyn) 200 milyon ton yüksek kalorili kömür (kok üretimi, karbokimya, termik
santraller) üretilir. Orta Ukrayna'da Kryvyi Rih/ Krivoy Rog ise zengin demir
cevheri açık işletme ile elde edilir. Dünyanın sayılı demir-çelik üreticisidir
ve makine imalatı gelişmiştir. Otomobil ve uçak [nakliye uçakları An (Antonov)]
yapılır. Azak Denizi ("Azov" derler) kıyısında Melitopol liman
şehrinde "Azovstal" çelik fabrikalarının 11 km dehlizlerinde fedai
"Azov Taburu" Ruslara aylarca direnmiştir. Petrol (ihtiyacının %10'u)
ve doğalgaz (ihtiyacının %20'si) yetersizdir. Tatlı su kaynakları boldur
(yüzölçümünün %7'si) ve hidroelektrik santralleri kurulmuştur. Dört tane
nükleer santrali vardır [Zaporijiye (6000 mgv), Taşlik = Yujnoukrainsk (3000
mgv), Rivne (2800), Hmelnitskiy (2000 mgv)]. Beşincisi, Çernobil 1986'da kaza
yaptı, radyasyon sızdırdı ve devre dışı kaldı, Belarus sınırında betonla
kaplanmıştır.
En büyük
akarsuyu Dinyeper (Dnipro, Türkçe Özi, antik Borysthenes) Avrupa'nın üçüncü
büyük nehridir (Volga ve Tuna'dan sonra) - 2290 km total uzunluk (Rusya ve
Belarus'tan gelir, 980 km Ukrayna'da) ve geniş estuar oluşturarak Karadeniz'e
dökülür. Altı büyük baraj inşa edilmiştir. Güney Bug/ Buh, antik Hypanis nehri,
Türkçe Aksu, 800 km tamamen ülke topraklarında akar. Doğu sınırına yakın Donets
nehri (başşehir Donetsk), batı sınırlarında Dinyester (Nistru, Türkçe Turla,
antik Tyras) Moldova ile sınır oluşturur. Tatlı su balıkları boldur, fakat
tuzlu su balıkçılığı ve denizcilik gelişememiştir, çünkü bu toprakların
insanları "bozkır okyanusunda" hep at koşturmuşlar, dalgalı denizden
ürkmüşlerdir. Denizci milletlerin kıyılarına gelmelerini beklemişlerdir.
Toprağı, suyu ve madenleri olan
bu ülke her zaman istilâcıların ilgisini çekmiştir (Gotlar, Hunlar, Kumanlar,
Altınordu Devleti, Polonya, İsveç ve Rusya). 1812'de Rusya'ya saldıran Napoleon
Ukrayna'yı akıl etmemiş, Belarus'tan geçerek Moskova'ya ulaşmış, fakat soğuktan
ve açlıktan ordusu kırılmış, kaçarak geri dönebilmiştir. 1941'de Hitler Almanya’sı
öncelikle Ukrayna'ya saldırmış ve savaş boyunca kaynaklarını sömürmüştür. Fakat
o da Volga kıyısından geri dönmek mecburiyetinde kalmıştır.
UKRAYNA: DİLLERİN ANAYURDU
Bugünkü Ukrayna toprakları
linguistik (diller bilimi) alanında çok önemli yere sahiptir - Hint-Avrupa Dil
Ailesinin doğum yeri kabul edilir. Hint-Avrupa Dil Ailesi ise yaşayan en büyük
dil ailesidir, yüzlerce dil ve lehçe içerir. Yeryüzünde 3,2 milyar insan (%46)
tarafından konuşulur. Avrasya anakarasında gelişmiş ve Portekiz'den (Atlas
Okyanusu'ndan) Hindistan'a (Hint Okyanusu'na) kadar geniş coğrafyayı kapsar.
İki temel kolu vardır: Asya kolu (Hintçe, İranî diller) ve Avrupa kolu (Latin
dilleri: Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Portekizce, Rumence; Cermen dilleri:
Almanca, İngilizce, İskandinav dilleri; Baltık-Slav dilleri: Letonca, Litvanca,
Rusça, Belorusça, Ukraynaca, Lehçe, Çekçe, Yugoslav dilleri, Bulgarca). Amerika
ve Avustralya kıtalarının keşfi ve sömürgeci emperyal güçlerin yayılmaları
sayesinde bu dil ailesi günümüzdeki egemen konuma ulaşmıştır. Fakat ilk kaynağı
neresidir?
Linguistik biliminde en
tartışılan konu olsa da, günümüzde autosomal DNA (Y-kromozomun R1a ve R1b
haplogrupları) araştırmaları sayesinde, Karadeniz'in ve Hazar Denizinin
kuzeyindeki bozkırları (pontic-caspian steppe), yani bugünkü Ukrayna ve Güney
Rusya topraklarında "Proto-Indo-European" (PIE) topluluklarda, M.Ö.
4. binyılda şekillendiği kabul edilmektedir. Bu da tarih öncesi Neolitik ve
Kalkolitik kültürlere tekabül eder.
Bu insanlar saban kullanıp
hububat yetiştirirler, sığır, at ve köpek evcilleştirmişler, ahşap çatılı
evlerde ve kalabalık yerleşimlerde (bazen kasaba büyüklüğünde) yerleşik
tarımcılardır. Bu kolektif yaşam iletişim kurmalarını zorunlu kılmış ve
"söz" gelişmiştir. Başka bir grup ise sadece hayvancılıkla geçinen
"nomadic" göçebelerdir. Bunlar sabit barınak yerine derilerle örtülü
tekerlekli arabalarda yaşarlar, koyun ve keçi sürüleri çevre çayırları
tüketince topluca yeni otlaklara göç ederlerdi. Savunma veya saldırmak için
ok-yay, kargı, kılıç ve hançer kullanırlardı. Söz konusu atlı nomadikler
yerleşik tarımcılara üstünlük sağlamışlar ve yönetmişlerdir.
"Patriarchal" ve "patrilinear" düzene rağmen, kadınlar da
atlı savaşçı olabilmişler, hatta erkeklerden bağımsız topluluklar (amazonlar)
yer yer görülmüştür.
Bu bozkır insanları ölülerini
kazdıkları yuvarlak veya dikdörtgen çukurlara topluca oturur vaziyette
gömerlermiş - çukur mezar [Rusça "yama" (яма), İng. pit grave]. Bu
nedenle bunlara "YAMNAYA" kültürü denmiştir - Ural nehrinden
Dinyester nehrine kadar. Otlak peşinde her yıl çok uzaklara göçebilen bu
topluluklar sürekli hareket halinde batıya (bazen de ters yönde) veya güneye
(daha sıcak iklime) bir "kavimler göçü" oluşturmuşlar. Bu göçün
batıya devamı Atlas Okyanusuna ulaşmış, Balkan Yarımadasında Yunanistan'a kadar
inmiş, Kafkas geçitlerinden Anadolu'ya, Hazar doğusundan İran yaylasına,
Afganistan'a ve Hindistan'a gitmiştir. Doğu istikametinde ise Altay Dağlarının
kuzeybatısına (Afanasiyevo Dağına, Minusinsk ovasına) ulaşmıştır.
Avrasya'nın "göç
koridoru" Altay Dağlarından batıda Karpat Dağlarına kadar, kesintisiz
5,000 km mesafede, engelsiz bozkır (steppe) düzlükleri kademeli yer
değiştirmelere imkân tanımıştır. Bazen de, kıtlık veya meteorolojik koşullar
büyük kitlelerin hızlı akımlarına yol açmışlardır.
Ukrayna toprakları hem bu
kavimler göç koridorunda, hem de "Yamnaya" kültürü çerçevesinde yer
almıştır. Fakat Dinyeper nehri ile Karpat Dağları arasında arkeolojik kazılarda
daha gelişmiş bir "CUCUTENİ-TRİPOLYE" kültürüne rastlanmıştır.
Cucuteni kazı alanı Romanya'da, Tripolye (bugün Tripillia) ise Kiev'in 50 km
güneyinde, Dinyeper vadisinde yer almaktadır. Turistik ziyaretlere açık müzeler
şeklinde düzenlenmişlerdir. Bunlar M.Ö. 4800 ilâ 3000 yıllarına
tarihlenmişlerdir.
"Cucuteni-Tripolye"
kültürü Tuna kuzeyine (Gumelniţa), Tuna güneyine (Kodzadermen, yani
Kocadeğirmen, Şumnu şehrinin 5 km kuzeyinde) ve Balkan Dağlarının güneyine
(Karanovo), yani Trakya'ya yayılmıştır. "Karanovo" Edirne'nin 140 km
kuzeyinde, Bulgaristan'ın Nova Zagora (Yeni Zağra) şehrinin 12 km batısında,
tarih öncesine ait bir yerleşim yeridir ve ziyarete açıktır.
EFSANEVİ KAVİMLER:
KİMMERLER, İSKİTLER, SARMATLAR
İlk
"Proto-İndo-European" (PİE) topluluklardan sonra, bugünkü Ukrayna
topraklarında ardışık üç efsanevi kavim hüküm sürmüştür (toplam 15 asır
boyunca):
KİMMERLER (Cimmerians): 500 yıl
(M.Ö. 1300-800)
İSKİTLER (Scythians): 600 yıl
(M.Ö. 800-200)
SARMATLAR (Sarmatians): 400 yıl
(M.Ö. 200- M.S. 200)
Bu kavimler bize yazılı belge bırakmamışlar, fakat Karadeniz'in güneyindeki
medeniyetler, haklarında yazılı bilgiler vermişlerdir (Egeli denizciler Grek
alfabesini, Anadolular da çivi yazısını kullanıyorlardı).
KİMMERLER hakkında ilk bahseden Truva Savaşı'nı (M.Ö. 13 yy)
anlatan Homeros'tur: Pontos'un ötesindeki steplerde, "ıssız, sisli ve
karanlık dünyada" Kimmerioi denen vahşi ve cesur savaşçıların kılıç ve
balta kullanmada usta olduklarını, at üstünde geriye ok atabildiklerini
yazmıştır. Günümüzde de fantastik kurgulu çizgi roman yazarları "Conan"
adında bir Kimmeryalı superman yaratmışlar ve filmler de yapmışlardır.
Karadeniz'in kuzey kıyılarındaki
dağlık yarımadada "Tauri" kabilesi yaşadığı için buraya "Tauris/
Taurida" demişler (Euripides'ın M.Ö. 414-412 arası yazdığı "İphigenia
Tauris'te" tragedyası bugünkü Kırım kıyılarında geçer). Bu yarımadanın
doğusunda ikinci bir deniz boğazı keşfetmişler ve "Kimmerian
Bosporos" demişlerdir (yani İstanbul Boğazı, Thrakikon Bosporos'tan
sonra). Sığ Azak Denizinin güney kıyılarında Maeoti kabilesini bulmuşlar ve
Azak Denizine "Maeoti Bataklığı" (Lacus Maeoticus) ismini
vermişlerdir [Maeoti kabilesinin bugünkü Çerkezlerin atası olduğu kabul edilir].
M.Ö. 8. yüzyılda doğudan gelen akraba, fakat
daha kalabalık İskitler kavmi bozkırlara hâkim olmuş ve Kimmerleri güneye
itmişler. Onlar da Kafkas geçitlerini aşarak Anadolu'ya girmişler ve
kendilerine yer aramışlar. Önce Urartu ile çarpışmışlar, akabinde Karadeniz
boyunca Kaşka kabilelerini yok etmişler (Hititler artık tarihe karışmıştı),
Frigya başkenti Gordion'u (Polatlı yakınları) yağmalamışlar, Lidya başkenti
Sardes (Salihli yakınları) kalesini alamamışlar ve Doğu'ya dönmüşler. Güçlü
Asur imparatorluğunu geçemeyince Kapadokya'da kalmışlar ve birkaç nesilde
asimile olmuşlar. Fakat muhteşem atlarının genleri Kapadokya'da devam etmiş ve
"güzel atlar ülkesi" denmiştir. Kimmerlerin küçük bir kolu ise Ege
kıyılarına ulaşmış ve Edremit körfezinde Antandros'u (bugün Altınoluk)
kurmuşlar. Onlar da birkaç nesil sonra çevre insanlara karışmışlar. Kimmerlerin
serüveni de böylece M.Ö. 595'te çaresiz dolaştıkları Anadolu topraklarında son
bulmuştur.
İSKİTLER çok daha geniş alana yayılmışlarmış. Orta Asya'da kalanlara
Persler Saka'lar diyorlarmış, Karadeniz'in kuzeyinde belirenlere Grekler
Skythoi adını vermişler. Bunlar Akameniş Pers İmparatorluğu'nun (M.Ö. 705-330)
amansız göçebe saldırganları sayılırlar. Daha kurucu Büyük Kyros (Kuraş,
Keyhüsrev), bunlara ait "Massagetes" kabilesinin savaşçı kraliçesi
Tomyris (Tomris Hatun) tarafından yenilmiş ve başı kesilerek kan dolu fıçıya
doyması için atılmış (M.Ö.530). Büyük Dara (I. Darius) cezalandırmak için M.Ö.
512 yılında ünlü İskit Seferine çıkmış. İstanbul Boğazını gemilerden köprü
kurarak aşmış, Trakya'dan ve Scythia Minor'dan (bugün Dobruca) geçmiş, Tuna
nehrini tekrar gemileri bağlayarak Scythia Major'a (Ukrayna) girmiş, fakat
savaşacak düşman bulamamış. Uçsuz bucaksız bozkırda aç susuz kalan ordusunu
geri döndürmüş. Herodot bu ibretlik seferi detaylı anlatmış ve Atina yönetimi
tarafından gemiyle (M.Ö. 450'lerde) Grek-İskit ticaret kolonisi Olbia'ya
gönderilmiştir. İskitleri en iyi Herodot anlatmıştır - tahıl, deri, demir
silahlar ve altın mücevherlerden bahsetmiştir. M.Ö. 330-da Pers İmparatorluğunu
ortadan kaldıran Büyük İskender Mavera-ün-nehir'de Massagetlerle karşılaşmış,
hızla bozkıra geri çekilmişler ve o da çarpışmadan geri dönmüştür.
SARMATLAR da akraba topluluk sayılırlarmış, dilleri ve yaşam
biçimleri benzermiş. Daha kuzeyden, Ural-Volga boylarından gelmişler ve
İskitleri Karadeniz kıyılarına sıkıştırmışlar. Kuzey Ukrayna'dan geçerek
bugünkü Polonya, Romanya (Dacia) ve Macaristan'a (Pannonia) kadar sokulmuşlar
ve Roma İmparatorluğunun baş belası olmuşlar. Gevşek konfederasyon şeklinde
oldukları için değişik isimlerle Latince kaynaklarda zikredilmişlerdir. Polonya
asilzadeleri (şlâhta) yakın zamanlara kadar Sarmat kökenli olmalarıyla iftihar
ederlermiş. Bazı yazarlara göre Hırvatlar ve Sırplar da Sarmatya kökenlidirler.
Bunların da cesur kadın savaşçıları oluyormuş - fantastik kurgu filmlerinde
"Zeyna" (Xena) karakteri Sarmatya'lıdır.
Kuzey Karadeniz sahilindeki Grek
kolonileri çevresinde küçük İskit-Grek Krallıkları, Bizans'a bağlı olarak I.
Iustinianus dönemine (M.S. 527-565) kadar varlıklarını sürdürmüşler: "Bosporos Krallığı" (M.Ö.
438-M.S.370) Kerç Boğazı'nın iki yakasında, başşehir Pantikapaeon (bugün Kerç) ve
"Taurike Chersonesos",
başşehir Chersonesos (bugün Sevastopol, Akyar).
Bu üç efsanevi kavmi Türk
tarihçiler genellikle Türki kökenli anlatmışlardır - bozkırda atlı göçebe yaşam
biçimi, örf ve âdetleri nedeniyle. Avrupalı tarihçiler ise özel isimlere
istinaden İranî demişlerdir. Yeni geliştirilen "Proto-İndo-European languages"
teorisine göre ise İranî dillerden önce var olmuş bir ana dil konuşurlarmış.
Ele geçirilen en önemli maddi kanıtlar KURGAN biçimli gömme usulüdür - ağaç
kütükleriyle döşenmiş tek veya birkaç odanın toprak yığınları (höyük) altında
kalması, ölünün yanına kıymetli kişisel eşyalarının konması. Kral mezarlarında
atları ve eşleri de ölüye refakat ediyorlarmış. Bu şekilde zengin "İskit
altınları" ıssız bozkırda toprak altından ortaya çıkarılmıştır.
KOMŞULARIN İŞGALİ (III-IV yy):
ALANLAR ve GOTLAR
Artık
"Proto-İndo-European" dediğimiz efsanevi kavimler (Kimmerler,
İskitler, Sarmatlar) 15 asır boyunca Karadeniz'in ve Hazar Denizi'nin
kuzeyindeki bozkırlarda ("pontic-caspian steppe") hâkim oldular.
Bunlar otokton (yerli) kabilelerdi, atlı göçebe idiler, fakat yazıyı
bilmiyorlardı. Milâttan sonraki yüzyıllarda Sarmatlar, Doğu Avrupa'ya
dağıldılar ve merkezi devlet kuramadılar. Bugünkü Ukrayna topraklarındaki
boşluğu ise yakın komşuları doldurdular: güney-doğudan ALANLAR ve kuzey-batıdan
GOTLAR.
ALANLAR
İskit-Sarmat kökenli bu göçebe halk, milâttan önce bugünkü Kazakistan topraklarında
yaşamaktaydı ve Proto-Indo-European dil konuşmaktaydı. M.S. I. yy'da Volga'yı
geçerek Kuzey Kafkasya'ya (Karadeniz ile Hazar Denizi arasına) yerleştiler. II.
yy'dan sonra Don ile Dinyeper arasına ilerlediler ve Ostrogotlarla komşu
oldular. Kırım Yarımadasını da işgal ettiler ve Bizans ile ticari ve askeri
ilişkilere girdiler. Paralı asker olarak Bizans ordusunda görev aldılar ve
Constantinopolis muhafazasını üstlendiler. Tarihçi Ammianus Marcellinus
"neredeyse tüm Alan erkekleri uzun boylu ve yakışıklıdır, saçları sarı
gibidir, gözleri ise kızgın bakışlıdır" diye yazmıştır. Alan asıllı
Flavius Ardabur Aspar (400-471) uzun yıllar Bizans ordusunda patrici, konsül ve
"magister militum" (başkomutan) olmuş, askerlerinin teşviklerine
rağmen imparator olmak istememiş, üç Bizans imparatorunu (2. Theodosius,
Marcianus, 1. Leon) tahta oturtmuş ve desteklemiştir. Fakat sonuncusu kendisini
öldürtmüştür (471). Doğu Roma tarihinde Aspar "The Kingmaker" olarak
bilinir.
Gotlarla birlikte batıya
sürüklenen Alanlar merkezi hükümet kuramamışlar ve Avrupa'nın değişik
bölgelerine dağılmışlardır. Kuzey Kafkasya'da kalan küçük bir grup
"Alania" denen bölgede yaşamıştır. Moğol akınlarında yüksek Kafkas
vadilerine kaçmışlar ve bugün "Osetler" (Kuzey Osetya; Güney Osetya)
olarak bilinirler, kendilerine "İron" derler. Osetçe de eski Alan
dilinin çağdaş devamıdır ve İranî Dil Ailesine dâhildir.
GOTLAR
Güney İsveç'in Gotland bölgesinde ve Baltık Denizindeki Gotland Adasında
yaşamış bir Doğu Cermen kavmidir. M.S. 1. yy'da bugünkü Polonya topraklarındaki
Vistül vadisinden geçerek, Batı Ukrayna ve Romanya topraklarına yerleştiler (2.
yy). Siyasi ve askeri iki kola ayrılmışlardı: "Tervigi" (orman halkı)
ve "Grevtingi" (steplerde yaşayanlar). Sonradan Bizanslı tarihçiler
bunları "Vizigotlar" (Batı Gotlar) ve "Ostrogotlar" (Doğu
Gotlar) şeklinde adlandırdılar.
VİZİGOTLAR, 250 yılından sonra Tuna'yı geçtiler ve Roma
topraklarına saldırdılar. Bu tarihten sonra Balkan Yarımadası huzur görmedi. İmparator
2. Claudius 268'de Niş (Naissos) Savaşında bunları yendi ve geri püskürttü. Bu
zaferin şerefine Byzantion'a (bugün Sarayburnu) ünlü "Gotlar
Sütunu"nu dikti [halâ durmaktadır, "Fortunae reducti ob devictus
Gothos" = Gotların yenilgisiyle kader geri döndü, yazar]. 322'de Gotlara
müttefik statüsü tanındı ve paralı asker olarak alındılar.
Fakat 50 yıl sonra Durostorum'da
(bugün Silistre) konumlanan Fritigern, Ostrogotlarla birleşti ve
Constantinopolis'e yürüdü. Zamanın imparatoru Valens, Edirne'de karşıladı.
Edirne kalesi önünde, 9 Ağustos 378'de, dünya tarihinde iz bırakan "Adrianopolis Savaşı”nda yenilmez Roma
ordusu mahvedildi (imparator dâhil ordunun 2/3-si öldürüldü). Bir sonraki
imparator 1. Theodosius, 395'te imparatorluğu iki oğlu arasında taksim etti -
Arkadius (Doğu) ve Honorius (Batı) ve Hıristiyanlığı tek egemen din ilan etti.
Fakat daha önce Kapadokyalı misyoner Ulfilas (310-383) Gotları vaftiz etmiş,
onların piskoposu olmuş ve Kitab-ı Mukaddes'i Gotça'ya tercüme etmişti. Sapkın
ilan edilen Ariusçu mezhebine bağlı idi, tüm Gotları ve diğer barbarları da
Aryani yaptı.
Vizigot kralı Alarik
Yunanistan'ı tahrip etti, İtalya'yı alt-üst etti, Roma'yı yağmaladı (410).
Ardılları Güney Fransa'da ve İspanya'da 300 yıl hüküm süren VİZİGOT KRALLIĞI’nı
sürdürdüler [711'de Tarık bin Ziyad bu krallığa son verdi].
OSTROGOTLAR ise İtalya'ya yerleştiler ve 493'te Ravenna merkezli
OSTROGOT KRALLIĞI'nı kurdular (Büyük Teoderik, 454-526, Aspar'ın
yetiştirmesidir). Kısa süreli bu krallık 555'te 1. İustinianus tarafından
ortadan kaldırıldı.
KIRIM'DA GOTLAR
Vizigotlar ve Ostrogotlar'ın Hunlar tarafından batıya sürülmesiyle, Kırım'a
yerleşmiş olan Gotlar, yarımadanın güney kıyısındaki dağların yüksek vadilerine
çıktılar. Hıristiyan olmuşlardı, kiliseleri vardı. Denizden Bizans ile
bağlantıları sayesinde Bizans'a tabi olarak yaşadılar. Karadan gelen
istilacılar deniz kenarındaki uçurumlara saldırmadılar. Unutulmuş kalmışlardı,
fakat "Gothia" olarak biliniyorlardı. Ticari limanları zapt eden
Cenevizliler de dağlara tırmanmak istemediler, çünkü üç fakir köyden ibaret
kalmışlardı. Tatar Giray Hanlığı da kendi hallerinde bıraktı.
Ancak Fatih Sultan Mehmet
1475'te Karadeniz kıyılarını Ceneviz kolonilerinden temizlemek için
kaptanıderya Gedik Ahmet Paşa'yı Kırım Seferine gönderdi. Kefe ve diğer Ceneviz
limanları alındı ve dağların ardındaki Kırım Hanlığı Osmanlı'ya tabi oldu. Aynı
yılın sonunda, üç ay kuşatmadan sonra, Mangup (Theodoro, Doros) kalesi
fethedildi ve İnkerman (Kalamita) limanına el kondu. Kefe Sancağına bağlı, gayrımüslüm
statüsünde yaşamlarını sürdürdüler. Böylelikle son Bizans toprağı da Osmanlı tarafından
fethedilmiş oldu. Hatta 2228 yıl (Roma şehrinin kuruluşu M.Ö. 753 + 1475) var olmuş
Roma Devletinin son "kalıntısı" da tarihe karışmış oldu.
Kırım'ı ilhak eden Ruslar da,
hatta Bolşevikler de, yıkıntılar halindeki bu üç köye dokunmadılar. 1941'de
Kırım'ı işgal eden Hitler ise heveslendi ve "Gotland"ı ihya etmek
istedi. Fakat ihya edecek bir şey kalmamıştı. Bugün sadece birkaç turist
bekleyen fakir köylüler yaşamaktadır.
KAVİMLERİN BÜYÜK GÖÇÜ (V-VI yy):
HUNLAR ve SLAVLAR
HUNLAR
Asya kökenli göçebe bu halk, M.Ö. 3. yy'da Çin kayıtlarına
"Hiung-nu" olarak girmiştir. Kuzeyden Çin topraklarına sürekli
akınlar yaptıkları için Çinliler savunma amaçlı "Büyük Çin Seddi"ni
inşa etmeye başlamışlardır [M.Ö. 221-M.S. 608, toplam uzunluğu 8,850 km, bugün
2,500 km'si ayakta]. M.S. 2. yy'da Büyük Hun İmparatorluğu, kuzeyden gelen
diğer göçebe kavimlerin ("Tiele") baskısı ile dağılmıştır: bir kısmı
Hindistan'a Ak-Hunlar (Eftalitler), diğer bir kısmı Afganistan'a Kızıl Hunlar
(Kidaritler) göç etmişlerse de, ana kitle Kazak bozkırından geçerek batıya,
Avrupa'ya yönelmiştir. Balamir Han yönetimindeki bu amansız atlı savaşçılar
M.S. 370'de aniden Ural (Yayık) nehrini geçmişler ve önlerine gelenleri de
sürüklemişler veya peşlerine takmışlar. Bugünkü Ukrayna düzlüklerinde önce
Alanları, sonra Ostrogotları (Vizigotlar daha önceden İtalya, Fransa ve İspanya
istilasına başlamışlardı) kendi konfederasyonuna dâhil etmişler, fakat kalıcı
Ukrayna'ya yerleşmemişlerdir.
Roma İmparatorluğu can
çekişmekte idi, 395'te Doğu ve Batı şeklinde ikiye ayrıldı, 410'da Roma şehri yağmalandı
(Alarik), Tuna'nın kuzeyi hercümerç içinde Cermen kavimleri kaynıyordu. Eski
Sarmat kökenli, Cermen veya Got kökenli barbarların hepsi 434 yılında Avrupa
Hun İmparatorluğu'na bağlaşık yapıldılar [Baltık'tan Tuna'ya kadar,
Karadeniz'in ve Hazar Denizi'nin kuzeyi, 4 milyon km kare]. Karizmatik kişiliği
ile Attila sembol isim olmuş ve
"Flagellum Dei" (Tanrının Kırbacı) lâkabını almıştır. Objektif
bakılırsa öyle yakıcı-yıkıcı sayılmaz, ne Constantinopolis'i, ne de Roma
kentini yakmamıştı. Amacı fidye almak, haraca bağlamak, ordularına çapul
yaptırarak hızla ordugâhına (bugünkü Macaristan ovasına) dönmekti. 452 İtalya
seferinde Papa I. Leo başkanlığında bir heyet kendisine muazzam fidye sunmuş ve
Roma şehrine girmekten vazgeçirmiştir. Hıristiyanlık bu konuyu çağlar boyu
istismar etmiş, Tanrı'nın sapkınlara karşı gönderdiği "şeytandan"
Büyük Papa müminleri kurtarmıştı. 451 yılında Fransa topraklarına girmiş,
Paris'e 160 km'deki "Catalaunum" Savaşında durdurulmuştu. 453 yılında
[yani İstanbul'un fethinden tam 1,000 yıl önce], 58 yaşında aniden vefat
edince, üç oğlu da anlaşamamışlar ve konfederasyon dağılmış. Büyük oğul İlek
454'te, ikinci oğul Dengizek 469'da savaş meydanlarında öldürülmüşler, en küçük
İrnek ise Don nehri havalisine çekilmiştir.
Hunlar, doğudan batıya göç eden
ilk Asya kökenli kavim olup, Ural-Altay Dil Ailesine mensup imişler,
"Proto-Turkic" dil konuşurlarmış. Fakat kalıcı olamamışlar, 100 yıl
içerisinde (370-469) dağılmışlar ve diğer halklar arasında asimile olmuşlar.
SLAVLAR
Düzlük alanlarda at koşturan göçebe kavimlerden farklı olarak,
"Proto-Slav Yurdu" diyebileceğimiz (bugünkü Belarus tamamı, Doğu
Polonya, Ukrayna'nın Polesiye'si, kısmen Litvanya ve Rusya) ormanlık ve sulak
alan çarpışmaların dışında kalmıştır. Güneş yüzü görmeyen, beyaz tenli, mavi
gözlü, iri yapılı insanlar nehir kenarlarında, kazıklar üstü ahşap yapılarda
yaşarlar, balık avlarlar, su kuşları (kaz, ördek) yetiştirirler, yabani bizon
ve domuz evcilleştirmişler. En güçlü hayvan ayı'dır, kurt ormana girmez. Ağır
yük atları vardır, fakat yaya savaşırlar, bozkırları sevmezlermiş. Kadınlarının
güzelliği pek ünlü imiş. Hint-Avrupa Dil Ailesine mensup olup, Baltık Denizi
kıyılarında oturan Let'ler (Letonya), Lit'ler (Litvanya) ve Prus'lar (bunları
sonradan Almanlar asimile etmiştir) ile ortak bir "Baltık-Slav" Dil
Öbeğini oluştururlar. "Slavs" denmesi muhtemelen Latincedeki
"slave" (köle, esir) kökenlidir [kendilerine "Slavyani"
derler].
Yüz yıl süren "Hun
fırtınası" dindikten sonra (6. yüzyılda), bütün Orta ve Doğu Avrupa
boşalmış, çünkü Cermenler, Batı Roma İmparatorluğu topraklarına gitmişler ve
krallıklar oluşturmuşlar. Doğu Roma (Bizans) toprakları da insansız kalmış,
çalışacak köylü nüfus ve vergi ödeyecek tebaa kalmamış. Kan gövdeyi götürdükten
sonra barışçıl tarımcı insanlara ihtiyaç doğmuş. Slav'lar korunaklı
ormanlarından çıkarak yavaş yavaş Batı'ya, Doğu'ya ve Güney'e yayılmışlar. Bu
göç neredeyse üç yüzyıl (5. 6. 7. yy) sürmüş, savaşçı kabilelerin emrinde
yerleşik düzene geçmişler ve çoğalmışlar. Zamanla "sessiz güç" olarak
üstünlük sağlamışlar, çünkü Slav kadınları hükmedenlerin eşleri olmuşlar ve
anadil bir-iki nesil sonra hâkim dil mertebesine yükselmiş. Bugün Avrupa'nın
yarıdan fazlası Slav dilleri konuşmaktadır. Ukrayna topraklarına da Slavca
konuşan insanlar bu dönemde yerleşmişlerdir.
UKRAYNA: YOLGEÇEN HANI (VII-IX yy) -
OGUR TÜRKLERİ
Hunların 370-470 yılları arası
Büyük Göç'ünden sonra, Avrupa alt-üst oldu ve Asyalı kavimlere yol açıldı ki,
aralıklar ile 800 yıl sürdü. Altay Dağlarından başlayan atlı kavimlerin batıya
giden göç yolu daima bugünkü Ukrayna topraklarından geçti - kimi kısa sürede
(5-10 yıl) tranzit geçti, kimisi birkaç asır burada hüküm sürdü. Bu kavimler artık
"İndo-European" değildi, "asiatic", Ural-Altay Dil Ailesine
mensup idiler. Bu aile de iki öbeğe ayrılıyordu:
"Ural Dil Öbeği" daha
az katıldı [Fin-Ugor'lar Kuzey Rusya'dan Baltık kıyılarına gittiler (Fin'ler,
Estonlar, Kareller, v.d.), sadece en güneydeki Magyar'lar sürüklendiler ve
Ukrayna'dan geçerek bugünkü Macaristan Ovasına gittiler].
"Altay Dil Öbeği"
Türkî ("turkic") diller konuşuyorlardı: bir kısmı Çin Seddi'nden geri
dönmüşlerdi, bir kısmı "Turan" dediğimiz İran yaylasının kuzeyinden.
Çin tarih kayıtları titizlikle
not etmiştir:
I. "Hiung-nu" kabileleri (HUNLAR) - M.Ö. 3 yy - M.S. 2 yy = ÖN-TÜRKLER
II. "Tiele" kavimleri (AVARLAR) - M.S. 2 yy - 4 yy = OGUR TÜRKLERİ
III. "Tingling" kavimleri - (GÖK-TÜRKLER) -M.S. 4 yy - 7 yy = OGUZ TÜRKLERİ
Bunlardan sonra takip eden yüzyıllarda Moğollar sıraya girmişlerdir.
AVARLAR (Juan-Juan, Cücenler)
Attila'nın vefatından tam 100 yıl sonra, ikinci kafile olarak Avrupa sınırlarında
belirdiler. Çin'de Juan-Juan (Yuan-Yuan) İmparatorluğu kurmuşlardı, fakat Gök-Türk'lerin
baskısı sonucu dağıldılar ve Kazakistan bozkırından farklı kavimleri de
sürüklediler:
1) Av-ar (M.S. 550)
2) Bulg-ar (M.S. 630)
3) Haz-ar (M.S. 650)
4) Mac-ar (M.S. 893)
["-ar" soneki
"er" anlamında "adam, savaşçı" demektir).
"Avar" adının Farsça
"avare" kelimesinden geldiği tahmin edilmektedir. Bizans ile ittifak
kurdular ve kendilerine Pannonia Ovası (eski Hun diyarı, bugünkü Macaristan)
tavsiye edildi. 562'de 1. Bayan Han, Szeged merkezli "AVAR
KAĞANLIĞI"nı (562-823) kurdu. 250 sene burada hüküm sürdüler, Gepid'leri
yendiler, Lombard'ları İtalya'ya sürdüler, 626'da Konstantinopolis’i muhasara
ettiler, fakat alamadılar. Batı Balkanları Mora'ya kadar talan ettiler, Sırp ve
Hırvat kabilelerini yönettiler, "Varna", "Vardar",
"Navarin" adları onların hatırasıdır. At üstünde iken kölelerini yaya
yürütüyorlardı. Bu soylu tutumları Avrupalılara şövalye örneği oluşturdu. Fakat
Franklara yenildiler ve Transilvanya'ya çekildiler (791). Proto-Bulgar Hanı
Kurum tarafından 803'te dağıtıldılar, 823'ten sonra siyasi birlikleri sona
erdi. Hunlar gibi Avarlar da eridiler ve asimile oldular.
BULGARLAR
Hun konfederasyonu içindeki Ogur kabileleri, Ukrayna-Kafkasya düzlüklerinde
kalmışlardı. Attila'nın küçük oğlu İrnek (öl. 503) bunlara liderlik etti. Onun
soyundan gelen "Dulo" hanedanı, kavimleri (on-ogur, sar-ogur,
kutri-gur, uti-gur) birleştirdi ("bulga-mak" = karmalamak) ve 630
yılında, Ukrayna topraklarında "MAGNA
BULGARİA" Kağanlığı’nı kurdu. Kubrat Han (hd.632-665), ölmeden önce
beş oğlunu topladı, bir demet çubuk gösterdi ve "topluca kıramazsınız,
fakat tek tek kırılırlar. Sakın bölünmeyiniz" diye vasiyet etti. Nasıl
Attila'nın oğulları birlik olamamışlardı, Kubrat Han oğulları da olamadılar.
Hazarların baskısı ile 668'de dağıldılar. Bir kısmı Hazarlara tabi oldu.
Kalabalık bir grup kuzeye, İdil (Volga) - Çolman (Kama) bölgesine çekildiler ve
"VOLGA BULGARLARI"
Devletini kurdular, 7.- 13. yy'lar arası Doğu Avrupa'nın en güçlü devleti oldu,
10. yy'da İslam’ı kabul ettiler, ancak 1240'ta Moğol istilasında çöktüler.
Bugünkü Çuvaşlar onların soyundan gelmekte ve "Çuvaşça" halâ konuşulan
bir Ogur Türkçesidir.
Diğer kardeşler Batı'ya göç
ettiler - Asparuh (İsperih) Han "TUNA
BULGARLARI" Devletini 681'de kurdu. Slav kabilelerini himaye etti ve
birkaç nesil sonra Slavca konuşmaya başladılar, 864'te Ortodoks Hıristiyan
oldular. Tuna Bulgarlarının kayalara oyulmuş anıtları ve Orhun alfabesine
benzeyen runik yazıları bulunmuştur. Tamga'ları ve Tangra (Tanrı) dedikleri gök
tanrıları vardı.
En küçük iki kardeş, Pannonia ve
İtalya'ya ulaştılar ("Bulgari" markası), Katolik oldular ve eridiler.
Tuna Bulgarlarının devleti iki asır Bizans ve beş asır Osmanlı egemenliğinde
kaldı, 1878'de yeniden kuruldu ve 1300 yıldır taşıdığı "turkic"
adıyla Avrupa'nın aynı isimli en eski devleti olmayı sürdürüyor.
HAZARLAR (Khazaria)
"Magna Bulgaria"nın doğusunda, Hazar Denizi kıyılarında başka bir
Türk devleti kuruldu (650) ve 400 yıl var oldu. Bunlar önce Batı Göktürk
Kağanlığına bağlı, dini hoşgörülü, tüccar zihniyetli, Ogur ve Oguz lehçesi
konuşan, kısmen yerleşik, birbirinden farklı kabileler içeriyordu. Sasani’lerle
ve Bizansla savaştılar, Müslüman Arapların kuzeye ilerlemelerine set çektiler,
Museviliği resmi din seçtiler ve "Türkçe konuşan Yahudiler" dendi.
Çok geniş alana yayıldılar (820), Dinyeper nehri kıyısına Sambat (bugün Kiev) kalesini
kurdular. Museviliğin Doğu Avrupa'da yayılmasının temellerini attılar. Önce
"Kırım Karayları", oradan da Litvanya ve Polonya'daki Türkçe konuşan
Musevi inançlı Karaimler’in kökeni Hazarlara ulaşır. Araplara göre Ak-Hazarlar
ve Kara-Hazarlar vardı. El-Mağribi: "Ak-Hazarlar çarpıcı yakışıklı, mavi
gözlü, kızıl saçlı ve iri vücutlu idiler..." Hazar Hanlığı 10. yy'da
zayıfladı, küçüldü, Peçeneklere yenildi ve Kiev Rus Knezliği tarafından
yıkıldı.
MACARLAR
Ural Dağları ile Volga arasında yaşayan Ön-Macarlar, Fin-Ugor Dil Öbeğine
bağlı idiler. Sibirler’in baskısıyla Kuban ırmağı dolaylarına yerleştiler ve
Hazar hâkimiyetini kabul ettiler (460). Hazarların zayıflaması üzerine
"On-Ogur" kabileleri ile birleştiler ve 893 yılında batıya göç
ettiler. Ukrayna topraklarından kısa sürede geçtiler ve 896'da Transilvanya'da
belirdiler. Avar Kağanlığı çökmüştü, Pannonia ovasına girdiler, Doğu Avusturya
ve Güney Slovakya'yı istila ettiler ve 10-12 Ağustos 955'te Lechfeld (Augsburg)
Muharebesinden sonra, Arpad Hanedanı öncülüğünde güçlü bir Krallık kurdular.
1000 yılında, I. İstvan Katolik Hıristiyanlığı kabul etti. 1526, Mohaç Savaşına
kadar Orta Avrupa'nın en güçlü devleti oldu. Kendilerine Magyarok (Macarlar)
dediler. Avrupalılar "Hungar", Slavlar "Vengri", Osmanlılar
"Engürü" dediler. İlk Hunların topraklarına ve Attila'nın anısına
sahip çıktılar, Cermenler ve Slavlar arasında özgün kimliklerini ve dillerini
korudular.
VİKİNG RUS'LAR VE OGUZ TÜRKLERİ (IX-XIII yy)
Bugünkü Ukrayna topraklarında 9.
yy'da önemli değişiklikler oldu:
1) kuzeyden yavaş yavaş sızan
Slavlar, kalıcı yerleşmeye başladılar, "Kiev Rus Knezliği" ortaya
çıktı ve Hıristiyanlığı kabul etti;
2) güneydeki Karadeniz
steplerinden, Asyalı göçebe kavimler batıya doğru geçip gittiler, fakat bunlar
artık Oğuz lehçesi konuşan Türkler idi.
Böylelikle aynı anda kalıcı
yerleşen Slavlar ile konar-göçer Türk kavimleri komşu oldular. Zaman zaman
çatışsalar da, bunlar birbirlerini yok etmediler. Tam tersine ticaret yaptılar,
birbirlerini tamamladılar. Ve bu durum tam 360 yıl sürdü - 9. yy'dan 13. yy'a
kadar (1240'ta "dananın kuyruğu koptu").
KİEV RUS KNEZLİĞİ (882 - 1242)
Proto-Slavlar 6. yy'dan sonra yaya olarak sulak ormanlardan çıktılar,
doğuya ve kuzeye yerleştiler. Fakat bunlar geleneksel kabile düzeninde idi -
devlet, vergi, ordu, babadan oğula intikal eden monarşi bilmiyorlardı.
İsveç'ten gelen savaşçı ve denizci tüccarlar bunları "beylikler"
(knezlikler) şeklinde örgütlediler ve onlara hükümdar oldular. Kendilerine
"Viking" diyen İskandinavyalı fatihler, Norveç'ten Batı Avrupa
kıyılarını (İngiltere, Fransa) zapt ettiler ve "Normanlar" diye
bilindiler. Fakat İsveç'ten Baltık Denizi kıyılarını kolonize edenlere
"Varaeg" (Vareg/ Varyag) dendi. Nehirleri kullanarak Baltık-Karadeniz
ticaret yolunu (yani eski "Kehribar yolunu”) keşfettiler, Bizans ile
ilişki kurdular (hatta paralı askerlik yaptılar). Varaeg liderlerinden Rurik
(okunuşu Rürik) kuzeydeki Novgorod Veliki ( = Büyük Yenişehir) kentine yönetici
oldu (862) ve bir hanedan kurdu (bu hanedan 1612'ye kadar devam etti, yani 750
yıl). Kendisi İsveç'te "Rus'" denen kabileden idi. İsveççe bu kabile
ismi, onun ve soyundan gelenlerin kurdukları feodal beyliklere verildi ve bunların
tebaası olan Doğu Slavlara da Rus' (yumuşak s', Kiril alfabesiyle Русь) dendi.
Hepsi birleşince "Rusya" (Russia, Россия) devleti ortaya çıktı.
Rürik 879'da Novgorod'ta öldü.
Ardılı Oleg 882'de Hazarların elinden Dinyeper kıyısındaki Sambat kalesini aldı
ve "Kiev Rus Knezliği" ("ki-ev = kı-yı ev-i) ortaya çıktı.
Torunlarından “Büyük Vladimir” (hd. 980 - 1015) Bizans prensesi Anna ile
evlendi ve Hıristiyanlığı kabul etti (988), şehri imar etti ("Altın
Kapı"), kişisel amblemini ("trident") devlet arması yaptı.
Novgorod ve Kiev tek devlet oldu, Kiev metropolitliği kuruldu (kuzeyin dini
merkezi, "üçüncü Roma"). Diğer 10-12 knezlik arasında "Büyük
Knezlik" sayıldı, fakat Karadeniz kıyılarına hâkim olamadı, çünkü buradan
sürekli Oguz boyları geçiyordu.
OGUZ KAVİMLERİ
"Proto-Türkler" (Hunlar) ve "Ogur Kavimleri"nden (Avar,
Bulgar, Hazar, Macar) sonra, Orta Asya'daki Oguz Kavimleri, batıya itilerek
bugünkü Avrupa sınırlarına gelmişlerdi. "Hazar Kağanlığı" ile
"Oğuz Yabgu Devleti"nin zayıflamasıyla bazı Oguz kavimleri Batıya
yöneldiler:
1) PEÇENEKLER (10.- 11. yy)
2) UZLAR (11.yy)
3) KUMANLAR (12.- 13. yy)
PEÇENEKLER (Beçenek, Patzinag)
Batı Sibirya'da oturan 8 boy, 40 oymaktan oluşan bu gevşek konfederasyon,
Macarları takip ederek Doğu Avrupa'ya gittiler. Kiev Rus Knezliği ile iyi
geçindiler. Sadece Bizans kışkırtması ile Constantinopolis kuşatmasından dönen
I. Svyatoslav'a Dinyeper üzerinde pusu kurdular ve öldürdüler (972). 1030 yılı
civarı Tuna kıyılarına ulaştılar, Ortodoks Hıristiyan oldular ve Bizans
kendilerine özerk yer tahsis etti (Patzinakia, Deliorman). 1071 Malazgirt
Savaşına Bizans müttefiki olarak katıldılar, fakat saf değiştirdiler. Sonra
isyan ettiler, Trakya'yı yakıp yıktılar. Enez yakınlarında, Meriç kenarında
İzmirli Çaka Beyi beklerken, İmparator Alexios I. Komnenos'un yardımına 40,000
Kuman askeri yetişti ve 29 Nisan 1091 tarihinde (Levounion Muharebesi) korkunç
katliama uğradılar ve imha edildiler. Arta kalanlar Macaristan'a sığındılar ve
Katolik oldular. 1171 yılına kadar münferit saldırılar düzenlediler. Bizans ise
sağ kalanları Niş ile Sofya arasına (Şopluk) ve Makedonya'daki Moglen
(Karacaova) havalisine Ortodoks Hıristiyan olarak yerleştirdi.
UZLAR (Oghuz, Guz, Uz, Rusça "Torki”)
Oğuz Yabgu Devletinden ayrılıp, Hazar Denizinin kuzeyinden geçen bazı
topluluklar, 880'lerde Peçenekleri takip ettiler. 1030'da Kumanların baskısıyla
Dinyeper'in batısına göç ettiler, 1065'te Tuna'yı geçtiler ve Bizans'a paralı
asker oldular. Malazgirt Savaşında bunlar da saf değiştirdiler ve geri
gönderildiler. 1068 kış mevsiminde aç kalmışlardı. Donmuş olan Tuna nehrini buz
üstünde yürüyerek geçtiler, soğuktan ve salgın hastalıktan kırıldılar,
kalanları da Peçenekler yok ettiler. Sadece Dobruca'nın deniz kıyısında oturanlar
Hıristiyan oldular ve kendilerine "Gaga-Uz" dendi. Osmanlı fethinde
(1388) Türkçe (Oğuz şivesi) konuşan, fakat Hıristiyan olan "Karvuna
Despotluğu" ortadan kaldırıldı (millet devri değildi, ümmet devri idi, gayrimüslim
sayıldılar).
KUMANLAR (Kıpçaklar, Comani, Rusça: “Polovtsi”)
Kalabalık kitleler halinde Altay Dağlarının kuzeyinde oturan Kıpçakların
"kum" renginde saçları vardı (sarışın) ve "Kıpçak Hanlığı"
(1098 - 1239) kurmuşlardı. Peçeneklerin peşinden bunlar da Batıya hareket
ettiler, sürekli çarpıştılar ve 1091'de Peçenekleri Ege kıyılarında (Enez)
yakaladılar ve kılıçtan geçirdiler. Sonuçta Kumanlar da Hıristiyan oldular:
Kafkas Dağlarından geçenler (1118) Gürcü kralı Davit'e ve Gürcü Kilisesine tabi
oldular ve Selçuklulara karşı savaştılar (Atrak Han). Macaristan'a ulaşanlar
(1227-de) kitlesel vaftiz edildiler (Bortz Han) ve Katolik oldular. Bizans
egemenliğindekiler, İkinci Bulgar Devletinin Tırnova'da yeniden kuruluşunda
(Asen kardeşler) ve Wallachia'da Ulah Voyvodalığı'nın kuruluşunda (İvanko
Basaraba) önemli rol oynadılar. Ukrayna topraklarının güney kısmında
"Deşt-i Kıpçak" (Heyhat) at koşturanlar geleceğin "cossak"
(kazak)'larını oluşturdular, fakat Slavca konuşmaya başladılar.
RUTENYA, LİTVANYA VE POLONYA
Bugünkü Ukrayna topraklarına Asya kökenli son kavimler göçü, Moğol saldırısı, 1240 civarında gerçekleşmiş ve Altın Orda Devletinin kurulmasıyla sonuçlanmıştı. 1242'de Kiev zapt edilmiş ve Kiev Rus Knezliğine son verilmişti. Fakat Batı Ukrayna topraklarında bazı Rus knezlikleri varlıklarını sürdürdüler ve Altın Orda vasalı oldular:
GALİCİA (Galiçya) Knezliği - 1124'te Rürik Hanedanının bir yan kolu olarak kurulmuş, 1199'da kuzeyindeki Volinya Knezliğini ilhak ederek Büyük Knezlik durumuna gelmiştir. Bugün küçük bir kasaba olan Galiç (Halych) Dinyester nehrinin kıyısına kurulmuştur (Lviv'ın 108 km güneyinde).
VOLHYNİA (WOLYN) Knezliği - 987 yılında yine Rürik Hanedanının bir yan kolu olarak bugünkü Belarus sınırı ile kısmen Polonya topraklarında (Chelmo) kurulmuş (Volinya Tepeleri) ve Lutzk kalesinden idare ediliyormuş. 1199'dan itibaren Galiçya-Volinya Krallığı denmeye başlanmış, 1272'de başkenti Lviv (Lvov) şehrine taşımışlar.
Bu knezlikler Kiev Rus Knezliği ile birlikte Ortodoks Hıristiyanlığı kabul etmişler ve Eski Doğu Slavca konuşuyorlarmış. Bu nedenle bunlara "Kızıl Ruslar" anlamında RUTHENİA (Rutenya, Lodomeria) denmiştir. Pripyat nehrinin kuzeyindeki sulak ormanlık alanda yaşayıp, aynı dili ve dini paylaşanlara ise "Beyaz Ruslar" veya "Beyaz Rutenya" demişler (bugün Belarus).
Galiçya-Volinya knezleri 1246'dan itibaren Altın Orda'nın vasalı ve müttefiki olarak, Polonya'ya karşı seferlere ve akınlara katılmışlardır [Moğol orduları Polonya içlerine çapul amaçlı üç büyük akın gerçekleştirmişler: 1240-41; 1259-60; 1287-88. Son iki akında Galiçya ve Volinya knezleri de yer almışlar]. Altın Orda Devleti 1300'den sonra zayıflayınca, Polonya Krallığı ile Litvanya Grandüklüğü ortaklaşa saldırmışlar ve Galiçya-Volinya devletini ortadan kaldırmışlar (1349). Galiçya topraklarını ve Lviv şehrini Polonya, Volinya topraklarını ise Litvanya ilhak etmişler.
LİTVANYA GRANDÜKLÜĞÜ (Lietuva = Litva; Lithuania; Tatarlar: Lipka)
Baltık Denizi kıyılarında, kumullar ve göller arasında yaşayan Lit kabileleri 1236 yılında birleşerek bir beylik (düklük) kurmuşlar ve pagan (çoktanrılı) inançlarını ısrarla korumuşlardır. Avrupa'da en son Hıristiyan olan ülkedir (1387). Slavlarla komşu olsalar da ayrı bir dil (Litvanca) konuşuyorlarmış. Düklük rezidansı Trakai gölündeki şato imiş, fakat Gediminas 1323'te başkentini Vilnius'a taşımış ve çevredeki Rus knezliklerini işgal ederek Pripyat bataklıklarına kadar genişlemiş (yani bugünkü Belarus toprakları). Oğlu Algirdas (1296-1377) 1362'de Kiev'i ele geçirmiş ve Gran Dük olmuş. Ondan sonra iktidara gelen "Büyük Vytautas” (Pol: Witold Wielki, 1350-1430) azami sınırlara ulaştırmış - Baltık Denizinden Karadeniz'e kadar (bugünkü Odesa civarı) - 1399. Fakat bu durum uzun sürmemiş - Tatarlara yenilmiş ve Karadeniz irtibatını kaybetmiş.
Algirdas'ın oğlu Jogaila (1362-1434) ise 1385'te Polonya tahtının varisi 12-yaşındaki Jadwiga ile evlenmiş, Katolik olmuş ve kral Wladyslaw II Jagiellon adıyla Jagiellon Hanedanını kurmuş [Ölümünden sonra 10-yaşındaki oğlu Wladyslaw III tahta çıkmış, 20 yaşında Macaristan kralı da olmuş ve 1444'te Osmanlıya karşı Haçlı Seferine sürülmüş. Fakat Varna sahrasında mağlup olmuş ve hayatını kaybetmiş - Wladyslaw Varnenchik].
Doğuda yükselişe geçen Moskova Büyük Knezliği karşısında aciz kalan Litvanya, gittikçe güç kaybetmiş ve 1569'da Polonya ile ortak devlet kurmuş (commonwealth) - Lublin Antlaşması. Litvanya asilzadeleri Katolik olarak zaman içinde Polonyalaşmışlar, fakat Ortodoks Slav tebaa baskı altında kalmış. Ancak 1596'da Brest synodunda Roma ile "Union" kararı alınmış - şeklen Katolik Papa'ya bağlı, fakat ibadetlerde eski Ortodoks usulü devam etmiş ("Unionist" veya Greko-Katolik).
POLONYA (Polska; Poland; Osm: Lehistan)
Karpat Dağları ile Baltık Denizi arasındaki geniş düzlüklere göç eden Batı Slavlardan Wislanie ile Polanie kabileleri birleşerek 963 yılında, Kutsal Cermen İmparatorluğuna bağlı bir prenslik kurmuşlar ve 966 yılında Hıristiyanlığı kabul etmişler. I. Boleslav 1024 yılında bağımsız kral olmuş ve "Piast" Hanedanı 1370 yılına kadar hüküm sürmüştür. Varis bırakmadan ölen son kral III. Kazimierz yerine "Sejm" (asilzadeler meclisi) dışarıdan kral seçmeye başlamış ve gücünü arttırmıştır. Kanunları, vergileri ve kralları seçen sejm'de her üyenin veto hakkı varmış - "asilzadeler demokrasisi". 1648'den sonra devlet zayıflamış, dış müdahaleler başlamış ve 18. yüzyılda üç kez komşuları (Rusya, Avusturya ve Prusya) arasında taksim edilmiş ve en son 1795'te tarihten silinmiş. 1918'de söz konusu bu üç imparatorluk yenilince Polonya yeniden kurulmuş. 1569'da Polonya Krallığına intikal eden Litvanya ve Rutenya toprakları da aynı taksime maruz kalmışlar.
Polonya Krallığı parçalanmadan önce bugünkü Ukrayna topraklarının yarısına [Kiev dâhil Dinyeper nehrinin sağ (batı) yakasına] hakim imiş. Kırım Tatarları ile sürekli mücadele etmiş ve Osmanlı İmparatorluğu ile üç büyük savaşa tutuşmuş (1620-21; 1672-76; 1683-99). Tatar akınlarında (1500 civarı) Galiçya'da esir edilen Roxolane, Osmanlı Sarayına satılmış ve Haseki Hürrem Sultan olarak ün yapmıştır.
İKİ İMPARATORLUĞUN KISKACINDA:
RUSYA VE OSMANLI İMPARATORLUKLARI
Söz konusu iki imparatorluk Rusya İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu'dur. Bunlar
eşzamanlı doğmuşlar ve eşzamanlı tarihe karışmışlardır. İkisi de, parçalanmış
beylikler/ knezlikler arasında önemsiz bir beylik/ knezlik olarak, 1286/ 1299
yıllarında kurulmuş, cevval beyler/ knezler yönetiminde güçlenmiş ve diğer
beylikleri/ knezlikleri dil ve din bakımından türdeş devlet çatısı altında
birleştirmiştir. Kendi bölgesindeki komşu devletleri (Bizans/ Altınordu) zaman
içerisinde yenmiş, yutmuş ve imparatorluk mertebesine yükselmişlerdir. Bütün
imparatorluklar gibi din ve dil bakımından farklı tebaalarına serbesti
tanımışlar ve hoşgörülü davranmışlardır.
Bugünkü Ukrayna topraklarının sadece
400 km kuzeyinde, düz bir arazide gelişen Rusya Devleti, doğal bir yayılma
sonucu "U + kraine" (Rus: uç-il) dediği bu ülkeyi de bünyesine
katmıştır. Ukrayna'nın isim babası Rusya'dır. Dil akrabalığı (Eski Doğu Slavca)
ve din birliği (Ortodoks Hıristiyanlık) asimilasyonu kolaylaştırmıştır.
Osmanlı Devleti ise çok uzakta
(Anadolu'da) gelişmiş, deniz aşırı (Karadeniz'in güneyinde) sayılır. Fakat onun
da, dil ve din akrabalığı bulunan bir doğal müttefiki (Altınordu Devletinin
uzantısı olan Kırım Hanlığı) neredeyse 500 yıl Ukrayna'nın güney yarısına
hükmediyormuş. 1441 yılında Altınordu'dan bağımsız olarak ayrılan Kırım
Hanlığı, daha 1475'te Osmanlı'ya bağımlı (vasal) olmuş ve koruması altına
girmiştir. Burada bir "tampon" devlet söz konusudur. Rusya'nın
genişlemesine karşı bu tamponu koruma mecburiyetinde olan Osmanlı, 300 yıl
sonra, 1774'te Kırım'ı kaybetmiş ve daha 150 yıl Rusya ile direkt mücadele
etmiştir. Birinci Cihan Harbi iki imparatorluğun da sonu olmuş - 1917'de önce
Rusya tarihe karışmış, beş yıl sonra da, 1922'de Osmanlı Devleti onun akıbetini
takip etmiştir.
MOSKOVA KNEZLİĞİ (Muscoviti, Moskof)
1547 yılına kadar Rusya diye bir tabir yokmuş. Sadece İsveç kökenli vareg
(viking) denen beyler, bu topraklardaki Doğu Slavları, "Rus" tabir
ettikleri beylikler şeklinde organize etmişler. Hepsi de Rürik Hanedanından
akraba (kardeş çocukları) imiş. Hatta bir dönem, rotasyon usulü, kıdem sırasına
göre knezlikleri değiştirmişler, fakat sonra vazgeçmişler.
"Veliki Novgorod"
Knezi "Aziz" Aleksandr Nevski (1220-1263) 1240'ta İsveç'e karşı Neva
nehrinde (bugün Petersburg'da denize dökülür) zafer kazanmış. 1242'de de
Çudskoe (Peipus) gölü buzu üzerinde Töton Şövalyelerini yenmiş ve en kıdemli
sayılan Suzdal-Vladimir Knezi olmuş. Onun 1263'te ölümünde küçük oğlu Daniel,
Vladimir şehrinin 200 km batısında, Moskova nehri kıyısındaki yerleşime
taşınmış ve 1286'da knezlik ilan etmiştir. Oğlu Yury, 1326'da Ortodoks Rus
Metropolitliğini buraya taşımış ve 1328'de Vladimir Büyük Knezi olmuştur. I.
İvan (Kalita), Altın Orda Hanı tarafından bütün Rus knezliklerinin vergilerini
toplama yetkisi almış ve müthiş zengin olmuş. Ardılları da yakın knezlikleri
satın almışlar veya işgal etmişler. Dmitri Donskoy ilk defa Tatarları yenmiş
(1380, Kulikovo). III. İvan
("Büyük") bütün Rus knezliklerini bünyesine katmış (1505) ve
genişlemiş topraklarına Rusya (Rossiya) demiş. Onun torunu IV. İvan "Grozni" (Korkunç İvan, hd. 1533 -1584) Kazan
Hanlığını fethetmiş (1552), Astrahan Hanlığı 1556'da savaşsız teslim olmuş.
Dindar ve gaddar olan IV. İvan boyarları sindirmiş (3,000 kişi öldürtmüş),
Novgorod'u yerle bir etmiş ve öz oğlunu bizzat öldürmüştür (1581). 1547 yılında
kendini "çar" ilan etmiş
ve törenle taç giymiştir.
Fakat ölümünden sonra özürlü
oğlu I. Fyodor'un çocuğu olmamış ve 1598'de Rürik Hanedanı son bulmuş. 15
yıllık Fetret Devrinden (1598-1613) sonra, asilzadeler kendi aralarından Mihail Romanov'u (1613- 1643) çar
seçmişler ve Romanov Hanedanı Şubat 1917 Devrimine kadar sürekli yükselerek
devam etmiş. Torunlarından I. Petro (Büyük veya "Deli") (hd.
1682-1725) 1721'de kendini "imparator" ilan etmiştir. Alman asıllı
prenseslerle evlenmişler, kadınlara veraset hakkı (" konsort")
tanımışlar [18. yy'da dört imparatoriçenin (1. Katerina, Anna, Elizaveta, 2.
Katerina) ikisi yabancı asıllı imiş] ve Romanov-Gottorp Hanedanı denmeye
başlanmış.
Osmanlı-Rusya ilişkileri 1492
yılında Mengli Giray aracılığıyla başlamış ve İstanbul'a III. İvan'ın ilk
sefiri gelmiş. Fakat Volga nehrini takip eden Ruslar Hazar Denizine (Astrahan)
inmişler ve İran ticaret yolunu açmışlar, Karadeniz - Orta Asya ticaret yolunu
kesmişler. Kırım Hanları Osmanlı'dan yardım istemiş ve Sultan 2. Selim'in
sadrazamı Sokullu Mehmet Paşa Azak-Astrahan Seferine çıkmış (1568-1570). 30,000
kişiyle Volga-Don Kanalı kazılmış, fakat bitirilememiş, Astrahan’daki Rus
kalesi de alınamamış.
Osmanlının topçu ve cephane
desteği ile Devlet Giray Han 1571'de Moskova'ya akın yapmış (ünlü "Moskova
Yangını"), fakat ertesi yıl, “Molodi Savaşı”nda (1572, Moskova'nın 40 mil
güneyinde, Oka nehri kıyısında) Kırımlılar durdurulmuş. Osmanlının doğrudan
katıldığı savaşlar 17. yy'da Ukrayna topraklarında başlamış. İlk savaş, 1676-81
yılları arasında Çehrin Seferi başarılı olmuş, Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa
Paşa "Kazak Hetmanlığı"nın merkezi Çehrin (Çigirin) Kalesini 1678'de
fethetmiş, fakat Kiev'e ulaşamamış. Bunu daha 10 Osmanlı-Rus Savaşı (toplam 12
oluyor) izlemiş (Birinci Cihan Harbi dâhil) ve kademe kademe Rusya, Ukrayna
topraklarına yerleşmiş, hatta Balkanlara kadar inmiş. Kırım Hanlığını 1774'te
işgal, 1783'te ilhak etmiştir. Polonya-Litvanya Krallığına da saldırarak Batı
Ukrayna topraklarını da kendisine bağlamıştır.
Osmanlı Sultanlarından 2.
Bayezid (1484) ve Kanuni Süleyman (1538) bugünkü Ukrayna'nın güney-batı
topraklarına (Yedisan ve Bucak) ayak basmışlar ve fethetmişlerdir. Sultan Genç
Osman (1621, Hotin Seferi) ve Avcı Mehmet (1673, Kamaniçe Seferi) Polonya'ya
ait Podolya topraklarının fethine katılmışlardır.
UKRAYNA ve KAZAKLAR
Bunlar ayrı bir ırk veya kavim değildir, sadece ortak yaşam biçimleri ve
davranış özellikleri olan topluluk sayılırlar. Sadece Ukrayna'ya has da
değiller, Güney Rusya ve Kuzey Kafkasya'da da yaşarlar. En belirleyici
vasıfları herhangi bir devlet otoritesine tâbi olmadan bağımsız bir hayat
sürmeleridir. Kendi geçimlerini kendileri sağlar, kendi güvenliklerini de
silahlanarak ve savaşarak garantiye alırlar. Her birey çocukluktan itibaren
savaşçıdır ve daimi tetiktedir. Demokratik seçimlerle genel kurulda
("rada") "ataman" (hetman) seçerler veya değiştirirler.
Otlaklar ortak mülkiyettir, kimseye vergi vermezler. Temel uğraşları avcılık ve
balıkçılıktır, evlerinin önünde kümes hayvanları ve sebze bahçeleri bulunur,
fakat tahıl ekip biçmezler, tarlada çalışmazlar. İkinci uğraşları yağmacılık,
talan ve vurgundur. Acımasız katiller olarak davranırlar. Üçüncü uğraşları ise
paralı askerliktir - parayı veren çarların ve kralların (bazen de hanların ve
sultanların) emrinde savaşırlar, ölümden korkmazlar.
"Kazak" kelimesinin kökeni
Kuman-Kıpçak dilinde "kos-sak" (hür, bağımsız adam) demektir ki,
gerçek ilk kökenlerine işaret eder. Fakat yazılış-okunuşunda farklılıklar
doğmuştur. Latince ile yazan Polonya-Litvanya ve Avrupalılar
"cossack" şeklini benimsemişlerdir. Kiril alfabesi kullanan bugünkü
Ukraynalılar "kosak/ kozak" derken, Ruslar "kazak" (Rusçada
vurgusuz ilk "o" bizim "a" gibi okunur) telaffuzunu tercih
etmişler ve Osmanlı da onlardan alıntılamıştır. Fakat Ruslar, Asya kıtasındaki
Müslüman "hür adamları" ayırt etmiş ve onlara "kazah"
demiştir (bugün Kazahstan).
Avrupa kıtasındaki Hıristiyan "kazak"ları
ise coğrafi kriterlere göre gruplandırmışlar: Güney Rusya'da "Don
Kazakları" [Ağnad Kazakları] en kalabalık gruptur. "Kuban
Kazakları", "Terek Kazakları", "Volga Kazakları",
"Ural (Yayık) Kazakları" gibi. Osmanlı-Rus Savaşlarında bunlar
Kafkasya cephesinde savaşmışlardır.
Polonya-Litvanya etkileşim
alanında "Dinyeper Kazakları" [veya "Osmanlı Sultanına mektup
yazan Zaporog Kazakları" (İlya Repin, 1891)] diğer önemli grup sayılırlar.
Osmanlı bunları "Potkalı Kazakları", "Sarıkamış Kazakları",
"Barabaş Kazakları" şeklinde tarif etmiştir. Esasen bugünkü Ukrayna
topraklarında bu gruplar faaliyet göstermiştir.
Dinyeper (Özi) nehri eskiden
beri seyrüsefere uygun değildi, çünkü orta kısmında nehir yatağı sert kayalarla
dolu, çağlayanlar şeklinde girdaplar oluştururdu - 80 km'de 9 çağlayan art arda
dizilmişti. Slavca "porog" (= eşik) denmiştir (Avrupalılar
"rapids" derler). Bolşevik yıllarında Dinyeper üzerine 6 baraj
yapılmış ve "eşikler" su altında kalmış, bugün görülmemekte.
"Eşikler sonrası" (= za-porogi > Za-porojiye) nehir durgunlaşır ve
uzun bir adanın ("potkalı" = "Hortitsiya") iki yanından
dolaşır. Ünlü Zaporojiye Kazakları bu adayı mesken tutmuşlar ve kısa yoldan
Karadeniz'e açılarak kıyıları talan etmeye başlamışlardır.
Karadeniz'i güvenli içdeniz
sayan Osmanlı, Kazak akınları karşısında şaşırmıştır. İstanbul Boğazını bile
aniden (Yeniköy) basmışlardır. 30-40 kişilik, "şayka" tabir edilen,
dar-uzun ve yayvan kayıklar kullanmışlar. Karadeniz'e askeri donanma sevk edilmiş
ve Lehistan'a iki savaş (1621, Hotin Seferi; 1672, Kamaniçe Seferi) açılmış.
Sonunda Osmanlı ordusu Dinyeper üzerindeki üslerini tahrip etmiş ve başşehir
ilan ettikleri Çehrin (Çigirin) Kalesini ele geçirerek yıkmıştır (1678). Bu
savaşa Rusya doğrudan katıldığı için "Moskof Seferi" denmiştir. Çünkü
daha 1648'de Bohdan Hmelnitski adındaki hetman Polonya'ya karşı isyan etmiş ve
1654'te Rusya Çarlığına bağlanmıştı - KAZAK
HETMANLIĞI (1649-1764).
Fakat 1667 "Andrusovo
Antlaşması" ile Polonya ve Rusya anlaşmışlar ve Ukrayna topraklarını
bölüşmüşler: Dinyeperl'in sağ-kıyısı Polonya'ya, sol-kıyısı Rusya'ya. İhanete
uğradıklarını anlayan Kazaklar, Osmanlıdan himaye istemişler (hetman Doroşenko,
Bohdan Hmelnitski'nin oğlu Yuri, hetman Filip Orlik gibi).
Kazaklar Rusya'nın başına da
belâ olmuşlar ve büyük köylü isyanlarına önderlik etmişlerdir (Stenka Razin,
1670-72; Kondrati Bulavin, 1707-08; Emelyan Pugaçov, 1773-75). Çariçe 2.
Katerina 1775'te Kazak Hetmanlığı’nı dağıtmış, bütün Kazakları düzenli asker
yazmış ve emir komuta altına almıştır. Rusya Çarlığına uzun yıllar hizmet eden,
masum Müslüman sivillere inanılmaz vahşetler yaşatan, korkunç çapul yapmış olan
Kazak ordu birlikleri, ancak 1918'de Kızılordu tarafından lağvedilmişler. Fakat
2014 ve 2022 Ukrayna müdahalelerinde Kuban Kazakları tekrar gönüllü birlikler
oluşturmuşlardır.
Kazakların menşei
İlk nüvesi 12.-13. yy Kuman-Kıpçak istilasına dayanmaktadır. Altay
Dağlarının kuzeyinden yola çıkan bu göçmen kavim Oguz Türklerinden sayılırmış.
Merkezi bir güçlü devlet kuramamışlar, küçük küçük hanlıklara parçalanmışlar.
Şamanist olan Kıpçaklara Avrupa'da Kumanlar (Comani) denmiş ve Kiev Rus
Knezliği ile iyi geçinmişler. Ortodoks Hıristiyanlığı ve Hıristiyan adlarını
onlardan almışlar. Kilise Slavcası nedeniyle Slavca konuşmaya başlamışlar.
1227'de ve 1240'ta Moğollara karşı birlikte savaşmışlar, fakat yenilmişler.
Altın Orda Devleti'nin güçlü olduğu yıllarda varlık gösterememişler, fakat
zayıflayınca, üç Tatar Hanlığı (Kazan, Astrahan, Kırım) arasında sahipsiz
boşluklar doğmuş. Bu boşluklarda Kuman-Slav komünleri kendilerini otonom idare
etmeye başlamışlar. Rusya'dan ve Polonya'dan firar eden serf köylüler ("mujikler"),
hatta Karadeniz limanlarından kaçan kürek mahkûmları da bu komünlere
katılmışlar.
Günümüzde Ukrayna milliyetçileri "kazak" unsurunu göklere çıkartırlar, cesur savaşçılar olarak yüceltirler. Kendi tarihlerini de çok kısa tutarlar - Kazak Hetmanlığı ile başlatırlar (15 yy). Oysa bu toprakların çok eski bir geçmişi vardır, ancak ırkların ve kavimlerin muazzam karışmasından ibarettir.
UKRAYNA VE OSMANLI
"Ukrayna" bütün dünyanın gündeminde. Yazılı ve görsel basın çok
sayıda haber ve yorum yayınlamakta. Fakat dikkatimi çeken bir husus var - bu
topraklardaki Osmanlı egemenliğinden (ki 337 yıl sürmüştür: 1475 - 1812) hiç
bahsetmiyorlar. Bana göre bilerek görmezden geliyorlar ve kasten yapıyorlar.
Çünkü Dünya medyası tek merkezden talimat alıyor. Bari gücüm yettikçe ben
açıklayayım:
1475-
Fatih Sultan Mehmet, Gedik Ahmet Paşa komutasındaki donanmayı Kırım
Yarımadasına gönderdi ve güney kıyılarındaki Cenevizlilere ait Kefe (Kafa,
bugün Feodosiya) kalesini fethetti. Müslüman Kırım Hanlığını (Giray Hanlar) da
Osmanlıya bağladı. Çünkü bu Hanlık kuzeyden üç Hıristiyan devletin baskısı
altındaydı:
1) Polonya Krallığı (Osmanlı Lehistan demeyi tercih etti). Katolik
mezhebinden olup, başşehir Lvov/Lviv idi.
2) Litvanya Grandüklüğü (Lietuva, Kırım Türkleri "Lipka"
diyorlardı). “Uniat” Kilisesini benimsemişlerdi, yani Papa'nın üstünlüğünü
kabul etmişler, fakat eski Ortodoks ibadetlerini sürdürüyorlardı. Bunların
başşehri Vilnius idi.
3) Moskova Grandüklüğü (Moskva; Moskof, henüz Çarlık olmamıştı). Daha
kuzeydeki 10-12 Rus prenslikleri arasında güçlenmiş ve hepsini birleştirmiş, güneye
ve doğuya doğru sürekli gelişiyordu. Parçalanmış Altınordu Devleti'nin
kalıntısı olan Kazan Hanlığını (1552'de) ve Astrahan Hanlığını (1556'da) da
ortadan kaldıracaktır.
Litvanya da Moskova'nın baskısına dayanamadı ve Lüblin Antlaşmasıyla
(1569'da) Polonya ile birleşti, yani Lehistan'a dâhil oldu.
1484-
Fatih'in ardılı Sultan 2. Bayezid karadan sefere çıktı, Tuna nehrini aştı
ve Moldova'ya ait Kili ve Akkirman Kalelerini aldı, Akkirman Sancağını kurdu.
1492-
Kırım Hanları Dinyeper (Özi) ile Bug (Aksu) nehirlerinin Karadeniz'e
döküldükleri yere stratejik Özi Kalesini inşa ettiler.
1538-
Kanuni Sultan Süleyman daha ileri gitti, Bender Kalesini inşa ettirdi ve
iki bölge kurdu: "BUCAK" (Tuna ile Turla/ Dinyester arasında) ve
"YEDİSAN" (Dinyester ile Özi/ Dinyeper arasında).
1570-
Sultan 2. Selim, Nogay Orda’sından Bucak Tatarları ile Yedisan (Yedi
aşiret) Tatarlarını buralara iskân etti.
1672-1676
Sultan 4. Mehmet (Avcı) döneminde Fazıl Ahmet Paşa Lehistan'ın elindeki
Kamaniçe (Kamyanets-Podilski) Kalesini aldı ve "Podolya" Eyaletini
kurdu. Bu eyalet 28 yıl doğrudan Osmanlının idaresinde kaldı.
1678-
Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Kiev'in 250 km güneyindeki Çehrin
(bugün Çigirin) Kalesini kuşattı ve aldı.
1711-
Rus Çarı 1. Petro ("Deli Petro") Boğdan (Moldova) üzerinden
saldırdı, Prut Muharebesinde Baltacı Mehmet Paşa'ya yenildi, işgal ettiği
yerleri ve Azak (Azov, Tana) Kalesini iade etti.
1774-
Çariçe 2. Katerina Kırım Yarımadasını işgal etti, Rusya'ya bağladı, fakat
1783'te tümden ilhak etti. Kırım Hanlığı ortadan kalktı.
1788-
Çariçe 2. Katerina'nın emriyle Prens Potemkin ünlü Özi Kalesini kuşattı ve
ele geçirdi. Osmanlı tarihinde unutulmayan katliam yaptı - 25,000 sivil
katledildi - ÖZİ KATLİAMI. Haberi İstanbul'da alan Sultan 1. Abdülhamit felç
(nüzûl) geçirdi ve öldü.
1792-
Yaş Antlaşmasıyla "Yedisan" Ruslara geçti. Burada "Nova
Rossiya" eyaleti kuruldu ve Odesa liman şehrinin temelleri atıldı.
1812-
Bükreş Antlaşmasıyla Tuna nehrinin kuzeyinde kalan "Bucak"
arazisi de Rusların eline geçti ve Basarabya Guberniyası kuruldu. Osmanlı
Devleti de "bugünkü Ukrayna" topraklarından çekilmiş oldu.
UKRAYNA TOPRAKLARINDAN EDİRNE'YE
"Bugünkü Ukrayna
topraklarından" demek daha doğru, çünkü 16. ve 17. yüzyıllarda Osmanlı
oralara "Ukrayna" demiyordu. Söz konusu toprakların bütün güney
sahilleri Kırım Hanlığına aitti ve bu Hanlık ta 300 yıl (1475 - 1774)
Osmanlı'ya tâbi idi. 100 km kuzeyde ise sahipsiz "Kıpçak Bozkırı"
(Deşt-i Kıpçak) başlıyordu. Buralarda Kıpçaklar, "cossak" (Türkler
"kazak" şeklinde telâffuz ettiler), yani "hür adamlar",
"başına buyruk insanlar" at koşturuyordu. Burası "Vahşi
Batı" gibiydi. Hıristiyanlığı kabul etmiş Kumanlar (Kıpçaklar) ile kuzeyden
gelen kaçak serfler ve mahkûmlar kendilerine "hetman" (ataman)
seçerek yaşıyorlardı.
Her yıl Kırım Hanlığına bağlı
silahlı Tatar çeteleri bu topraklara çapul akınları yaparak genç kız ve
erkekleri esir alıyorlar, aracı tüccarlar sayesinde İstanbul esir pazarlarına
gönderiyorlardı. 15 - 18 yaşındaki bakireler paşaların konaklarını ve sultanın
haremini dolduruyorlardı. Bazılarının şansı yaver gidiyor ve padişahın has
kadını (haseki) olup, erkek evlat doğurduktan sonra "valide sultan"
bile olarak Harem'e, hatta Devlete hükmediyorlardı. Fakat Saraydan dışarı
çıkamıyorlar, ancak Edirne Sarayı ve bahçeleri bunları doğa ile
buluşturabiliyordu.
HÜRREM SULTAN bunlara ilk örnek oldu. Zekâsı ve cesaretiyle
"Kadınlar Saltanatı" yıllarını (1534-1656) [Ahmet Refik Altınay,
1916] başlattı. Bugünkü Batı Ukrayna'da, Lehistan'a tâbi Lviv/ Lvov şehrinin 75
km güneyindeki Rohatyn kasabasında, Ortodoks bir papaz ailesinde, ~1502 yılında
dünyaya gelmişti. Adı Nastia Lisovska idi, fakat Rokselana olarak bilindi. 15
yaşlarında kaçırıldı ve İstanbul'un "Avrat Pazarı’nda satıldı. Roma
döneminden kalma "Arcadius Sütunu" (M.S. 408) önündeki meydana,
Haseki Sultan olduktan sonra, Mimar Sinan'a 1538'de yaptırdığı Haseki
Külliyesi, kimsesiz ve aciz kadınlara barınak ve parasız tedavi sunmuştur.
Genellikle kış aylarını Edirne
Sarayında, Kanuni Süleyman ile geçiriyordu, çünkü yaz aylarında padişah uzun
askeri seferlere çıkıyordu. Tunca nehri, Tavuk Ormanı ve çiçek bahçeleri kendi
memleketini hatırlatıyordu. 1558 yılında, ilkbaharla birlikte Edirne'den
İstanbul'a döndüler ve hastalandı - ateş ve titremeyle yatağa düştü ve 15
Nisan'da vefat etti. Süleymaniye Camii'nin haziresine gömüldü, Kanuni Süleyman,
yine Mimar Sinan'a muhteşem türbe yaptırdı ve kendisi 8 yıl daha yaşadı.
HATİCE
TURHAN SULTAN: Hürrem Sultan'dan 125 yıl sonra, 1627 yılında,
bugünkü Ukrayna'nın doğusunda (Harkiv/ Harkov bölgesi) Nadya adında bir Rus
kızı dünyaya geldi. Bu bölgeye "Sloboda Ukraine" (sloboda = hürriyet;
u + kraine = uç-il) deniyordu, çünkü Rusya'dan kaçanlar burada hürriyetlerine
kavuşuyorlardı. Şehirleşme henüz başlamamıştı (ancak 1765'te Rusya'ya bağlı
"Slobodskaya" vilayeti kuruldu). 15 yaşlarındaki Nadya ve erkek
kardeşi de Tatar esirciler tarafından kaçırıldılar. Nadya İstanbul'da satıldı,
Kösem Sultan'a hediye edildi ve Hatice Turhan adını Kösem koydu.
25 yaşındaki Sultan İbrahim yeni
tahta oturmuştu, fakat yıllarca Kafes'te sürekli öldürülme korkusuyla yaşamış,
iktidarsız olmuş, kadınlara ilgi göstermiyordu. İlk başarılı olduğu cariye Hatice
Turhan oldu ve bir erkek çocuk (2 Ocak 1642'de) doğurdu. Küçük şehzade Mehmet,
Osmanlı soyunu devam ettirdi. 6 yaşında, annesinin kucağında tahta oturtuldu.
Fakat babaanne Kösem devlet işlerini ve kendi rüşvet ağını devam ettirmek
isteyince, bir gece Harem'de basıldı ve öldürüldü (2 Eylül 1651).
Osmanlı İmparatorluğu'nun
yönetimi tam yetkili naibe Hatice Turhan Sultan'a kaldı. En uzun (32 yıl)
valide sultanlık yaptı ve "Kadınlar Saltanatı’nın sonunu getirdi. Edirne
Sarayını da çok sevdi, buradaki Dolmabahçe Kasrı'nı ve Şehvar Havuzunu kendisi
yaptırdı. Oğlu ve torunlarıyla bu ortamda mutlu oldu ve o da 56 yaşında (4
Ağustos 1683) Edirne Sarayında vefat etti. Hayatta iken Eminönü'ndeki Yeni
Cami'yi tamamlatmış (1665) ve yanına İstanbul'un en geniş türbesini
yaptırmıştı. Oğlu (4. Mehmet), iki torunu (2. Mustafa ve 3. Ahmet) ve iki de
torun çocuğu (1. Mahmut ve 3. Osman) toplam 5 padişah bu son güçlü Valide
Sultanın yanında yer almaktalar. Murat Bardakçı'ya göre Osmanlı tarihinin
"Demir Leydi’si" olup, Hürrem Sultan'dan ve Kösem Sultan'dan daha
etkili olmuştur.
SULTANIN DAYISI
Osmanlı Sultanlarının özel
yaşamlarını, bedensel ve ruhsal rahatsızlıklarını incelerken, sosyal
olgunlaşmalarında çok önemli bir eksiklik fark etmiştim. Aile ortamları tek
kanatlı gibiydi: anne tarafından hısım akrabaları yoktu. Yani anneanne ve dede,
teyze ve dayıları bulunmuyordu. Çünkü anaları hep kaçırılmış, esir pazarlarında
dolaştırılmış, doğurup büyüten ebeveynlerinden ve kardeşlerinden
koparılmışlardı. Bizim şehzadeleri Sarayda doğurup emziren valideleri aslında yalnız
ve kimsesiz kişilerdi. Belki de bu nedenle bizim sultanlarımız analarına aşırı
düşkün ve duygusal bağımlı yetişiyorlardı. Yani kendilerini karşılıksız seven
sadece valideleri oluyordu. Sırası gelip tahta oturunca da "valide
sultanlar" el üstünde tutuluyor, Harem onlara teslim ediliyor, hatta
Devlet işlerinde en güvenli danışman olabiliyorlardı. Onların bu duygularını
istismar eden bazı ihtiraslı analar da şirazesinden çıkarak Devleti kullandılar
ve düzeni yozlaştırdılar - "Kadınlar Saltanatı".
Hoş, Osmanlı şehzadelerinin baba
tarafı vardı, amca ve halaları oluyordu, fakat bu ilişkiler de sakattı. Çünkü
erkekleri (amca ve amca çocukları) rakip olarak görüyorlar ve korkuyla
yetişiyorlardı. Velhasıl güven ve sevgi duyacakları aile ortamından yoksun
idiler.
Osmanoğulları bu kişilik
yetiştirme tarzını Cumhuriyete kadar hep sürdürdüler. Fakat her kuralın bir
istisnası oluyordu. Osmanlı tarihinde bir Sultanın (4. Avcı Mehmet) öz dayısı
çıktı ortaya. Yani bugünkü Ukrayna'nın kuzeydoğu topraklarından kaçırılan
Hatice Turhan Sultan'ın küçük erkek kardeşi de kaçırılmış, birbirlerinden ayrı
ve habersiz İstanbul esir pazarında satılmıştı. Reşat Ekrem Koçu'dan
nakledeyim:
"İstanbul'da, Divanyolu'nda "Manav Güzeli Yusuf" adında bir
çocuk, büyük şehrin bir şöhreti olmuştu. Hakikaten Yusuf Peygamberin güzellikte
ikinci nüshası olan bu çocuğu görmek için, en ağırbaşlı kimseler dahi,
dükkânına bir kere uğramışlardı." Eski Saray'dan Topkapı Sarayı'na
giderken Valide Sultan'ın da içine doğmuş ve kapalı arabanın perdesini
aralamıştı. Hemen emir vermiş ve cebren Saraya getirmişler.
"...Valide Sultan dairesinde, şöyle bir sahne geçti:
Turhan Sultan: Oğlum, senin memleketin neresi? Diye sormuş. Manav Güzeli:
Çok uzaklardan Sultanım, beni Tatarlar kaçırıp getirdiler, demiş.
- Sağ bacağında bir nişanın var mı?
- Beli Sultanım, vardır. Ben küçücük iken, kurt ısırmış.
- Ben senin ablanım! Diye feryat ederek kollarını açan Turhan Sultanın
haşmetlû ağuşuna Manav Güzeli atılmıştı.
Turhan Sultan, güzel kardeşinin yıllarca tahsil ve terbiyesiyle meşgul
oldu. Akli kadın idi, onu Devlet kapısına sokmadı. Evvelâ kendisinin hususi
işlerinin kâhyası yaptı, sonra ticaret hayatına."
Turhan Sultan kardeşi adına
Rumeli Kavağı'nda Valide Camii diye bir cami yaptırmıştır. Bugün “Yusuf Ağa
Camii” deniyor. Halâ mevcut olan bu mabet, Dere Sokak ile Köprü Sokağın
birleştiği yerdedir. Yusuf Ağa evlenmemiş, mütevazı bir hayat sürmüş, kendi
parası ile Tophane'de, "Aralık Mescidi" adında bir mescit
yaptırmıştır. Salıpazarı rıhtımı yapıldığında Nusretiye Camii'nin sol tarafında
kalmıştı. Hiç gereği yokken 1957'de yıktırıldı. Mescidin banisi Yusuf Ağa Hicri
1100 (miladi 1688/89) tarihinde ve ablası Turhan Sultan'dan 6 sene sonra ve
Sultan Avcı Mehmet'in hal' edilmesinden 1 yıl sonra vefat etti. Kabri Eyüp'te,
Sultan Reşat ile Feridun Paşa Türbesi arasındaki mezarlığın takriben orta
yerindedir. Küçük şâhidesinin kitabesi şudur: "Merhume Valide Sultanın
karındaşı Yusuf Ağa'nın ruhu için Fatiha", sene 1100. [Eyüpsultan
Belediyesi].
Görüyorsunuz, koskoca Devlet-i
Âliyye'yi fiilen idare eden "Demir Leydi" benzetmeli Valide Sultan'ın
karındaşı, ablasının türbesinde değil, fakat mübarek bir mezarlıkta mütevazı
kabirde yatmaktadır. Genç yaşta İslam'ı benimsemiş olan bu abla-kardeş, bir daha
memleketlerine dönmemişler ve ailelerini aramamışlardır. Hıristiyan veya Musevi
olarak doğmuş olan bütün haseki sultanlar ve valide sultanlar da İslam
topraklarında yatmaktadırlar.
UKRAYNA CUMHURİYETİ (1917-1921)
1648'den itibaren Rusya'nın bir
eyaleti olan bu topraklarda "kazak hetmanlara" yerel otonomi ve
soyluluk unvanları tanınmıştı. Çariçe 2. Katerina ise bu otonomiyi iptal etti
ve bütün Kazakları özel statülü ordusuna süvari birlikleri yaptı. Osmanlıdan ve
Polonya'dan fethettiği yeni toprakları ise Ukrayna'ya kattı. Dolayısıyla Rusya çarları
sayesinde Ukrayna Karadeniz'e ulaştı ve batıda "Ruthenia"ya (Kızıl
Rusya) doğru genişledi.
Fakat Birinci Dünya Savaşında
"Rus Devrimi" ile en erken çöken imparatorluk Rusya oldu,
"çarlık" lağvedildi ve diğer uluslar ile birlikte Ukrayna da, önce
"otonomi" (27.06.1917), sonra "cumhuriyet" (20.11.1917) ve
"bağımsızlık" (22.01.1918) kazandı. İşte bu süreçte ilk defa
"Ukrayna" adı ortaya çıktı, bayrağı ve arması tanıtıldı.
Kiev'deki "Central Rada'nın
(rada = meclis) başkanlığını akademisyen ve tarih profesörü Mihaylo Hruşevski (Grushevsiy)
(1866-1934) üstlendi. Rusya ile birlikte hareket edilmesini savunuyordu ve
"History of Ukraine-Rus" kitabını sonradan yazdı. Central Rada bütün
ülkeye hâkim değildi, Lviv'de, Odesa'da ve Harkiv'de de başka
"rada"lar vardı.
"Rus Devrimi" iki aşamada gerçekleşti:
ŞUBAT DEVRİMİ- 23 Şubat 1917'de (yeni takvime göre 8 Mart'ta) Petrograd'ta [Almanya'ya
savaş açılınca "Peter(s)burg" olan Almanca isim,
"Petrograd" şeklinde Ruslaştırıldı. Lenin'in ölümünden sonra (21 Ocak
1924) "Leningrad" yapıldı] ansızın patlak verdi. Aç işçiler ve yorgun
askerler birlikte yürüyüş yaptılar ve bir hafta içinde Çar 2. Nikolay tahttan
feragat etti. Rusya cumhuriyet ilan edildi, çar ailesi ev hapsine alındı, fakat
sosyalist devrimci Aleksandr Kerenski köklü değişiklikler yapmadı ve savaşı
sürdürdü.
Yasaklı ve yurtdışında
faaliyette olan "Rusya Sosyalist İşçi Partisi" daha 1903 yılındaki
Londra Kongresinde teorik tartışmalarla ikiye bölünmüştü:
1) BOLŞEVİKLER
("bolşe" = çoğunluk) partinin devrimde aktif ve yönlendirici olmasını
savunuyordu. Liderleri LENİN (Vladimir İlyiç Ulyanov) idi.
2) MENŞEVİKLER
("menşe" = azınlık) ise halk kitlelerinin doğal toplumsal tepkisiyle
devrim yapılması taraftarıydı. Liderleri Julius Markov idi.
EKİM DEVRIMI- Kerenski hükümetinin başarısızlığından yararlanan Bolşevik lider Lenin,
Finlandiya'dan Petrograd'a geldi ve hemen 25 Ekim 1917'de ( yeni takvime göre 7
Kasım) "Petrograd Sovyeti"ni topladı ve hükümeti devirmeye çağırdı.
["Sovyet" kelimesi Rusça "kurul, şûra" demekti ve 1905
Devriminde ortaya çıkmıştı. Yürütme erkini icra eden seçilmiş temsilciler
kurulu, yani fabrikalardan işçi temsilcileri ve kışlalardan asker temsilcileri
Lenin'in çağrısına uydular. [Lenin köylüleri tutucu ve pasif buluyordu, onlara
güvenmiyordu]
Lenin tarihte görülmemiş
toplumsal değişiklikler yaptı - emperyalist savaşları lanetlendi, hemen ateşkes
teklif etti, işgal edilmiş toprakları iade etti [Kafkasya Cephesinde silah
bırakan Rus askerleri geri çekildiler ve Osmanlı Ordusu Bakü'ye kadar
ilerledi]. Tavizler vererek Almanya ve müttefikleriyle "Brest-Litovsk
Antlaşmasını" (9 Şubat 1918) imzaladı. Osmanlı Devleti de bu antlaşmanın
tarafı oldu ve Rusya'daki yeni cumhuriyetleri tanıdı. Ukrayna'ya büyükelçi
(Ahmet Muhtar Bey) ve konsolos (Ahmet Ferit Bey) atadı, oradan da önce
Sukovkin, daha sonra Lotoçki İstanbul'a elçi olarak geldiler (1918).
Fakat Kiev'de pro-Alman eğilimli
aristokrat Pavlo Skoropadsky
(1873-1945), köylülerin desteği ile kendini "hetman" ilan ettirdi ve
8 ay (28 Nisan – 14 Aralık 1918) “Hetmanate” diktatörlüğü kurdu. Almanların
destek olmasına rağmen fazla tutunamadı ve 14 Aralık 1918'de devrildi.
Sekiz kişilik bir
"Directorate" kuruldu ve Ukrayna'nın ilk başbakanı Volodymyr Vynnychenko (1880-1951) oldu.
Fakat Directorate hükümetinin Savunma Bakanı olan aşırı milliyetçi Simon Petlüra (Symon Petliura,
1879-1926) 11.02.1919'da hükümet başkanı oldu ve 10 aylık yeni ve çok kanlı
iktidar başladı. Hem Bolşeviklerle, hem de Çarlık yanlısı "Beyaz
Ordu" (Gen. Denikin, Gen. Wrangel) ile savaştı. Hatta anarşist bir rejim
kuran Nestor Mahno ile de mücadele etti. 5.12.1919'da Polonya'ya iltica etmek
mecburiyetinde kaldı. Yeni kurulmuş olan Polonya Devletinin askeri lideri
Mareşal Yozef Pilsudski'nin desteğine sığındı. Polonya - Bolşevik Rusya
Savaşına (1919-1921) katıldı, 7 Mayıs 1920'de Kiev'i zapt ettiler. Bu başarıdan
sonra Bolşevik Kızıl Ordu Varşova'ya kadar ilerledi. Petlüra Fransa'ya iltica
etti, fakat 1926'da Yahudi asıllı bir suikastçı tarafından öldürüldü. Çünkü
Ukrayna topraklarında Yahudi pogrom’larından (ev ve işyerlerini kundaklamak,
korkutmak, öldürmek) sorumlu tutuldu. Bugünkü Ukrayna iktidarı Simon
Petlüra'nın milliyetçiliğinden örnek alıyor ve heykellerini dikiyor (İsrail'in
itirazlarına rağmen).
1921'de Bolşevikler Kiev'i ele geçirdiler ve "Ukrayna Sovyet
Sosyalist Cumhuriyeti"ni (USSC) kurdular. 30 Aralık 1922'de "Sovyet
Sosyalist Cumhuriyetler Birliği" (SSCB, Kiril alfabesiyle
"CCCP") kuruldu ve 69 yıl Ukrayna bu Birliğin üyesi olarak varlığını
sürdürdü (dağılma 26 Aralık 1991).
SOVYET UKRAYNA (1921-1991)
"Ukrayna" isimli
devlet ancak 1917'de tarih sahnesine çıkmıştır (Rus Çarlığı'nın yıkılmasından
sonra). Fakat İç Savaş kargaşasında, "herkes herkese karşı" iken,
farklı iktidarlar gelip geçici olmuştur. Mesela Polonya "Batı
Ukrayna"yı (Galiçya ve Volinya) işgal etmiş ve 20 yıl kendi egemenliğinde
tutmuştur. Günümüzde Batı medyası bu gerçeği hiç söylemezler.
Mart 1921'de Kiev'i ikinci kez
ele geçiren "bolşevikler" (Mart 1918'den itibaren "Rusya Sosyal
Demokrat İşçi Partisi" ismini değiştirmiş ve "Rusya Komünist
Partisi" olmuştur) burada "Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti"
(USSC) ilan etmiştir. Ukrayna adını en uzun süre (70 yıl) taşıyan ve dünyaca
tanınan devlet bu olmuştur, yani SOVYET UKRAYNA.
30 Aralık 1922'de, dört Sovyet
Cumhuriyeti [Ukrayna; Belarus; Rusya Federasyonu; Transkafkasya Federasyonu
(Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan)] ilk Sovyetler Birliğini (bilâhare bunların
sayısı 15'e çıkacaktır) kurmuşlardır. USSC bu Birliğin en gelişmiş kurucu üyesi
olmuştur. İstikrarlı yönetimle 1921- 1938 arası Ukrayna Komünist Partisi lideri
ve Devlet Başkanı Grigori Petrovski
(1878-1958) ile halefi Lazar Kaganoviç
(1893-1991, Kiev doğumlu, Yahudi asıllı) kalmışlar, Lenin ve Stalin'in güvenine
sahip olmuşlardır. Stalin'in "parti içi temizlik" hareketinde zarar
görmemişler ve emeklilikte uzun yıllar yaşamışlardır (Petrovski 80 yaşında,
Kaganoviç 97 yaşında eceliyle Moskova'da ölmüşlerdir).
Ukrayna'da "kulak"
tabir edilen büyük toprak sahiplerinin kolektifleşmeye direnmesi 1932-33
yılında (Batı'da "Ekonomik Buhran"), kıtlık ve açlıktan ölümlere
sebep olmuş ("Great Famine"). Dünyanın en verimli topraklarına sahip
Ukrayna'da açlıktan ölümler ancak yöneticilerin beceriksizliği ile izah
edilebilir. Fakat bu olayı şimdi gündeme getiren ve 2016 yılında geriye dönük
soruşturma açan Başsavcılık, o zamanki yöneticileri ve rejimi suçlu bulmuş ve
"HOLODOMOR" (açlıktan soykırım) terimiyle Ukrayna insanına "
genocide" yapıldığına hükmetmiştir.
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI (1939-1945)
Ukrayna SSC'nin tarihinde en çetin ve kanla yoğurulmuş sınav olmuştur.
1933'te Almanya'da seçimle iktidara gelen Nasyonal Sosyalist (Nazi) Partisi,
ekonomik krizi hızlı silahlanma ile atlatmış ve sıcak çatışmayla Polonya
topraklarını ele geçirmek istemiştir. Polonya'nın doğusundaki Sovyetler
Birliğini güvenceye almak için Dış İşleri Bakanı Ribbentrop'u acilen Moskova'ya
göndermiş.
23 Ağustos 1939'da
"ALMAN-SOVYET SALDIRMAZLIK PAKTI" imzalanmış.
1 Eylül 1939'da Almanya Polonya'ya
saldırmış, Fransa ve İngiltere de kendisine savaş ilan edince İkinci Dünya
Savaşı başlamıştır.
17 Eylül 1939'da Sovyetler
Birliği de doğudan Polonya topraklarına saldırmış ve Batı Ukrayna'yı (ve Batı
Belarus'u) ele geçirmiştir. Polonya'dan ve kısmen Romanya'dan ilhak edilen
toprakları Stalin, Ukrayna SSC'ne ilave etmiştir. Lenin de, Stalin de
Ukrayna'ya karşı çok cömert davranmışlardır. Lenin, Çarlık döneminde Ukrayna
sayılmayan "Küçük Rusya" (Harkiv, Donetsk) ve "Yeni Rusya"
(Odesa, Mykolayiv) topraklarını Ukrayna'ya katmıştı. Fakat her ikisi de Kırım
Yarımadasını Ukrayna'ya dâhil etmemiş, Rusya Federasyonu'na bağlı olarak
görmüşlerdir (Rusya Çariçesi 2. Katerina'nın Giray Hanlardan 1774'te kazandığı
kıymetli toprak parçası).
Fakat Hitler'in sinsi planları vardı
ve iki yıl bekleyemeden aniden Sovyetler Birliği'ne de saldırdı.
22 Haziran 1941,
"Barbarossa" Harekatı [bu bizim Barbaros Hayrettin Paşa değil, Kutsal
Cermen İmparatoru Friedrich I. Barbarossa'ya (1123-1190) ithaf edilmiştir.
Gerçi o da 3. Haçlı Seferi esnasında Silifke yakınlarında Göksu ırmağında
boğulmuştur. (Latince "barba"= sakal, "rossa"= kızıl).
Yıldırım hızıyla Ukrayna
topraklarına giren Almanlar, Kasım ayında tüm Ukrayna'yı işgal ettiler ve
korkunç katliamlar yaptılar: Eylül sonunda Kiev işgal edildi, Musevi
Mezarlığının yanındaki vadide ("Babin
Yar") iki günde tam 33,771 Yahudi kurşuna dizildi. Bu insanlık dışı
soykırım (HOLOCAUST) başlangıcı oldu ve işgal süresince 100-150 bine çıktı.
Ayrıca 2,2 milyon insan Ukrayna'dan Almanya'daki madenlere ve fabrikalara
çalışmak için gönderildi (OSTARBEİTER). Savaş sonrası (1947) Ukrayna'nın nüfusu
5 milyon azalmıştı.
Nazi propagandası Hitler'i
"kurtarıcı" olarak gösteriyor ve işbirlikçi buluyordu. Çünkü
Ukrayna'ya sivil devletmiş gibi "REICHKOMMISSARIAT" (merkez Rovno,
komiser Erich Koch) statüsü tanıdılar ve sömürmeye başladılar. Lakin
komünistler ve milliyetçiler gerilla mukavemeti ile direndiler.
"Stalingrad" (bugün Volgograd) Savaşından (2.2.1943) sonra, adım adım
Alman orduları geri sürüldü ve 1944'te Ukrayna toprakları kurtarıldı. 9 Mayıs
1945'te Berlin düştü. Ukrayna Reichkommissarı Erich Koch yakalandı, yargılandı
ve idam edildi.
SAVAŞ SONRASI UKRAYNA
İkinci Dünya Savaşı'nın galipleri
24.10.1945'te "Birleşmiş Milletler" (UN) teşkilatını hayata
geçirdiler. Sovyetler Birliği "veto" hakkı olan beş büyük ülkeden
sayılırken, savaşta fiilen ezilmiş olan Ukrayna SSC ve Belarus SSC de kurucu
üye yapıldılar (diğer Sovyet Cumhuriyetleri ancak 1991'de Sovyetler Birliği’nin
dağılmasından sonra "bağımsız" devlet olarak üye olabildiler).
5 Mart 1953'te Stalin'in
ölümünden sonra Komünist Partisi liderliğini Ukrayna kökenli bir hizip ele
geçirdi ve Batı ile ilişkilerde yumuşama (detant) yaşandı:
1) Nikita Kruşçev = Hruşçov 1953-64 arası Birinci Sekreter ve 1958-64
arası Başbakan oldu. 1954 yılında Kırım Özerk Bölgesini Ukrayna SSC'ne bağladı.
2) Leonid Brejnev 1964-82 arası tam 18 yıl Sovyetler Birliği lideri oldu.
3) Konstantin Çernenko ise Şubat 1984 - Mart 1985 arası Sovyetler
Birliği devlet ve hükümet başkanlığı yaptı.
Dolayısıyla Sovyetler Birliği yönetiminde Ukraynalılar etkili olmuşlar ve Ukrayna diğer cumhuriyetlerden daha fazla yatırım almıştır. 1924'te yüzölçümü 300 bin km kare iken, iki misli genişlemiş ve 603 bin km kareye ulaşmıştır. Dinyeper üzerinde 6 büyük baraj yapılmış, 11 büyük ve 49 küçük hidroelektrik santral, 16 termik santral (4-ü kömür ve gaz ile çalışan) ve 4 nükleer santral (Çernobil hariç) inşa edilmiştir. Askeri alanda Varşova Paktı'na dâhil 5,000 nükleer başlık, kıtalararası füzeler, binlerce tank ve uçak konumlanmıştır. Ukrayna bağımsızlık ilan ettikten sonra, 1992'de, ABD ve Rusya'dan sonra, nükleer silahlara sahip dünyada üçüncü ülke sayılmıştır.
Bir dönemin en güçlü
ülkelerinden biri olan SSCB = Sovyetler Birliği, beklenmedik şekilde 1991'de
çöküverdi ve 15 Sovyet Cumhuriyetine dağıldı. İngilizler buna
"collapse" dediler. [Latince kökenli tıbbi terim
"collapsus"= bayılma'dan alınmıştır]. Topla tüfekle yıkılmayan,
Hitler'in muazzam ordularını püskürten bu ülke kendi kendini savaşsız, kansız
biçimde feshediverdi.
Aslında evveliyatı vardı. Uzay
keşiflerine, nükleer silahlara ve balistik füzelere harcanan paralar,
insanların günlük ihtiyaçları için kalmamış, tüketim mallarında kıtlık
yaşanıyordu. İnsanların ifade özgürlüğü ve şikâyet etme imkânları da yoktu.
Konstantin Çernenko'nun vefatından (11 Mart 1985) dört saat sonra Politbüro en
genç üyesini, 54 yaşındaki Mihail
Gorbaçov'u Parti Genel Sekreteri seçti. Yaşlıların umudu ekonomiye ivme
kazandırması idi. Çünkü hantal bir düzende üretim tıkanmıştı.
Değişim rüzgârları hemen esti: Andrey
Saharov ülkeye döndü, siyasi mahkûmlar serbest bırakıldı, liberal kanattan
Boris Yeltsin (o da 54 yaşında) Moskova Komünist Parti Başkanlığına getirildi,
Avrupa'dan asker çekildi, Berlin Duvarı yıkıldı (1989), Bulgaristan'da Todor
Jivkov görevden alındı, Gorbaçov müdahale etmedi. Gorbaçov'un
"Perestroyka" (yeniden yapılanma) piyasa ekonomisini hedefledi,
"Glasnost" (açıklık) ise sosyal hayatta şeffaflık ve ifade özgürlüğü
getirdi.
4.03.1990'da tek partili, fakat
çok adaylı seçimler yapıldı.
15.03.1990'da Gorbaçov,
Sovyetler Birliğinin ilk (ve son) Devlet Başkanı (president) oldu.
Temmuz 1990'da Gorbaçov tekrar
Parti Başkanlığına seçildi.
Mart 1991'de referandum yapıldı,
% 80 katılım, % 77 Sovyetler Birliğinin devamını istedi [fakat Baltık Cumhuriyetleri
(Estonya, Letonya, Litvanya) ile Moldova, Ermenistan ve Gürcistan resmen
katılmadılar].
12.06.1991'de Boris Yeltsin de
Rusya Federasyonu Devlet Başkanı seçildi. Ve Moskova için hâkimiyet mücadelesi
başladı. Burada eskiden beri iki hükümet ve iki parlamento vardı - Sovyetler
Birliği hükümeti ve "Milletler Sovyeti" Kremlin'de idi, Rusya
Federasyonu hükümeti ve parlamentosu Duma "Beyaz Ev" denen ayrı bir
binada idi. Fakat tek partili bir düzende gerçek iktidar Komünist Parti'nin
yönetiminde olup, emir komuta zinciri şeklinde itirazsız yürüyordu.
MOSKOVA DARBE GİRİŞİMİ
19 Ağustos 1991 günü Gorbaçov'un çevresindeki en yakın adamları darbe
("putsch") başlattılar. Gorbaçov ailesiyle Kırım sahilinde tatil
yapıyordu ve ev hapsine alındı. Askeri tanklar "Beyaz Ev"e yürüdüler,
fakat Yeltsin tankların üstüne çıkarak halkı direnişe çağırdı. Polis ve asker
de kan dökmek istemedi. İki gün sonra darbeciler pes ettiler, kimisi
tutuklandı, kimisi saklandı.
Yeltsin hızlı hareket etti - 29
Ağustos'ta Komünist Partisini darbeci olarak yasakladı, mallarına ve mülklerine
el koydu, üst görevlileri hemen değiştirdi. Bir hafta sonra Moskova'ya dönen
Gorbaçov hiçbir yetkili bulamadı. Güvenlik ve askeriye Yeltsin'in adamlarına
geçmiş ve Moskova'daki iktidar Rusya Federasyonu'na aitti. Görünüşte Birlik
Başkanı Gorbaçov ise ülke dışında popülerleşirken, ülkesinde altı oyulmuştu.
Aralık ayında Madrid'de Filistin konusunda toplantılara katılırken, ülkesinde
son darbeyi yedi.
8.12.1991'de Yeltsin ücra bir
köşede, Belorusya'nın Polonya sınırına yakın asırlık "Beloveja Ormanı'nda
(Brejnev'ın av malikânesi Visculi'de) Ukrayna lideri Leonid Kravçuk ve Belarus
lideri Stanislav Şuşkeviç ile gizli bir toplantı yaptı ve "üçlü
mutabakat" ilan edildi:
“Sovyetler Birliği
feshedilmişti; her bir Cumhuriyet artık bağımsızdı; "Bağımsız Devletler
Topluluğu" (CIS= Commonwealth of Independent States) şeklinde iktisadi ve ticari
işbirliği yapacaklardı. Gorbaçov'dan habersiz ve yetkili kurullardan izinsiz üç
kişinin resen ilan ettiği beyanattı.
21.12.1991'de Alma-Ata Protokolü
ile geri kalan 8 cumhuriyet daha katıldı. Baltık Cumhuriyetleri zaten
ayrılmışlardı, kendilerinin işgal altında tutulduklarını ve sovyet sistemiyle
bağdaşmadıklarını savunuyorlardı. Gürcistan ise parçalanmaktan korkuyordu
(nitekim öyle de oldu).
Moskova'ya dönen Gorbaçov
kendini devletsiz, iktidarsız ve yetkisiz buldu ve 25.12.1991 akşamı televizyondan
istifasını açıkladı. 26 Aralık 1991'de Gorbaçov'un ve Sovyetler Birliği
adındaki devletin sonu ilan edildi.
Boris Yeltsin, Rusya Federasyonu Başkanı olarak Kremlin'e taşındı
ve nükleer füzelerin şifrelerini taşıyan çantayı devraldı. Ve vahşi bir
özelleştirme sürecine girildi. Çevresindeki genç danışmanların çoğunun CIA
ajanı oldukları sonradan anlaşıldı. Devletin malları ve yerüstü yeraltı
zenginlikleri haraç mezat satıldı, "oligark" denen Rusya mafyası
yaratıldı (onların güvendikleri Batı bankalarındaki paralarına, malikâneleri ve
yatlarına da şimdi el konuldu).
İlginçtir, bir ihanet belgesi
olan Beloveja Mutabakatı'nı imzalayan Boris Yeltsin 2007'de vefat etti. Ev
sahibi Belarus lideri Stanislav Şuşkeviç 3 Mayıs 2022'de (87 yaşında), Ukrayna
lideri Leonid Kravçuk bir hafta sonra, 10 Mayıs 2022'de (88 yaşında) vefat
ettiler ve Rusya-Ukrayna Savaşına (24 Şubat 2022) şahit oldular. Sovyetler
Birliğinin son lideri Mihail Gorbaçov da 30 Ağustos 2022'de (91 yaşında) vefat
etti ve temsil ettiği ülkesinin en büyük iki cumhuriyetinin nasıl silahlı
savaşa tutuştuklarını gördü.
BAĞIMSIZ UKRAYNA
Bu ülkenin bağımsızlığı çok
yenidir - topu topu 31 yıllıktır ve sadece 6 cumhurbaşkanı (bugünkü Zelenski dâhil)
görmüştür. Sovyetler Birliğinin 1991'de ani ve kansız çöküşü, Ukrayna Sovyet
Sosyalist Cumhuriyeti'ni de bağımsızlığa kavuşturmuştur. Fakat Ukraynalıların
bu yönde özel bir çabası ve zorlu mücadelesi görülmemiştir. Bunlar aş ve iş
kavgası yapmamışlar, çünkü Sovyetler Birliğinin 15 cumhuriyeti arasında refah
düzeyi en yüksek Ukrayna idi ve Rusya'dan daha yüksek idi. Amma kültürel ve
sosyal istekleri vardı: dil ve din. Gorbaçov'un "glasnost" siyasetine
uygun, 1988'de Lviv'de Katolik ve Uniat (Batılılar ısrarla
"Greco-catolic" derler) Kiliseler için, Kiev'de de Ukraynaca Dilinin
tanınması ve Ortodoks Patrikliğinin kurulması için yürüyüşler yapılmıştır
(ancak 2018'de, Poroşenko zamanında, Kiev Patrikhanesi kurulabildi, fakat
İstanbul Patriği dışında, diğer Ortodoks Kiliseler henüz tanımamışlardır).
1991'de esas olaylar Moskova'da
cereyan etti - 19 Ağustos'taki başarısız darbeyi Yeltsin önledi ve 12 Aralık'ta
Ukrayna ile Belarus liderlerini "Beloveja Ormanı"na davet etti. Ve bu
üç kişi Sovyetler Birliğini feshettiler. Ukrayna'yı temsilen Leonid Kravçuk
katıldı ve bağımsız Ukrayna devletinin ilk cumhurbaşkanı oldu. Bilâhare daha 5
kişi devlet başkanlığı yaptı:
iki Leonid + iki Viktor + bir Petro
+ bir Volodimir (sadece ikinci Leonid Kuçma iki dönem yapmıştır) ve de
iki devrim [2004 Turuncu Devrim
ve 2014 Euromaidan Devrimi] yaşanmıştır.
Beş yıl süreli yarı-başkanlık sisteminde "başbakan" da vardır.
1. Leonid Kravçuk - 1991-1994, süresini doldurmadan istifa etmiştir
2. Leonid Kuçma - 1994-1999 (birinci dönem)
-
1999-2005 (ikinci dönem)
2004, TURUNCU DEVRİM
3. Viktor Yuşçenko - 2005-2010
4. Viktor Yanukoviç - 2010-2014, süresini doldurmadan Rusya'ya kaçmıştır
2014, EUROMAİDAN DEVRİMİ
5. Petro Poroşenko - 2014-2019
6. Volodimir Zelenski - 2019-
[Not: Euromaidan'da Yanukoviç'in kaçmasından sonra, Meclis Başkanı
Oleksandr Turçinov dört ay geçici Başkanlık yapmıştır].
Bağımsız Ukrayna'nın en önemli
handikapı güçlü komşusu Rusya Federasyonu ile ilişkiler olmuştur. Dil ve din
bakımından çok yakın sayılırlar. Asimilasyon korkusu "anti-Rus"
akımlar doğurmuş ve köklü Rus düşmanlığı gelişmiştir. Buna karşın, Ukrayna'nın
AB'ye ve hele NATO'ya katılma niyetleri ise Rusya'da tehdit olarak
algılanmıştır. Rus azınlığa (%17) yapılan faşizan baskılar (Bulgaristan'da Türk
azınlığa yapılanlar gibi) infial yaratmıştır.
Diğer taraftan, Ukraynalıların
bir kısmı [karma evlilikler, azınlıklar, sınır ötesi akrabalıklar, tüccarlar ve
sanayiciler (sanayi üretiminin %70'i Rus pazarına yöneliktir), Ortodoks din
adamları] Rusya Federasyonu ile iyi komşuluk ilişkileri istemektedirler. Bunlar
da "pro-Rus" akımını oluştururlar. Altı cumhurbaşkanından 3-ü
"pro-Rus" siyaseti gütmüş (Leonid Kravçuk, Leonid Kuçma, Viktor
Yanukoviç), diğer 3-ü de "anti-Rus" siyasete yönelmiştir (Viktor
Yuşçenko, Petro Poroşenko, Volodimir Zelinski). Bu sonuncular Batı'dan (Avrupa
Birliği ve ABD) destek görmüşlerdir.
On yıl ara ile (2004'te ve
2014'te) yapılan devrimler hep Rusya yanlısı iktidarlara karşı olmuş,
Soros-vari sokak gösterileri ile başlamış, masum isteklerle demokrasi yanlısı
görünmüş, basında kasıtlı görüntüler kitleleri kışkırtmış, başarılı olamayınca
şiddete dönüşmüş ve silahlı paramiliter güçler kan dökmüştür.
Aslında ilk Devlet Başkanı Leonid Kravçuk eski Komünist Partisi
lideridir (partinin adını Sosyal Demokrat olarak değiştirmiştir), 24.08.1991'de
bağımsızlık ilan etmiş, 5.12.1991'de ilk president seçilmiş, Beloveja
Mutabakatı'nı imzalamış, 1992'de Lizbon Protokolü'nü (nükleer silahsızlanma)
kabul etmiş, fakat BDT'nin 1993 askeri ortaklığına katılmamıştır. Ukrayna'da
vahşi özelleştirme başlatmış, Ukrayna'nın "oligarklarını" yaratmış (bunlardan
Petro Poroşenko 5. cumhurbaşkanı olmuştur), fakat ailesinin yolsuzlukları
ayyuka çıkınca istifa etmek mecburiyetinde kalmıştır.
Onun başbakanı olan Leonid Kuçma 10 yıl görevde kalmış,
Rusya ile iyi geçinmiş ve ekonomik gelişme sağlamış (Rusya'dan çok ucuz petrol
ve doğal gaz), fakat yolsuzluk ve mafya tipi ilişkiler devam etmiş. Görev
süresinin bitiminde muhalefet partileri birleşmişler, tartışmalı 21 Kasım 2004
seçimlerinin oy sayımını barışçıl "Orange Revolution" (Turuncu
Devrim) olayları (21 Kasım 2004-23 Ocak 2005) iptal ettirerek, Avrupa yanlısı Viktor Yuşçenko seçilmiştir. Eski
Merkez Bankası Başkanı olan Yuşçenko (ikinci eşi Katerina Chicago doğumlu ABD
vatandaşıdır. Seçim döneminde "dioxin" ile zehirlenmiştir) Batı
yanlısı siyaset izlemiş ve AB ile ortaklık antlaşması yapmış, fakat 2010
seçimlerini kaybetmiştir.
Bu seçimleri Rusya yanlısı Viktor Yanukoviç kazanmış ve 2013'te AB
ile ortaklık antlaşmasını askıya almıştır. Avrupa yanlıları ("Euro-)
Kiev'in merkez meydanında (-maidan") protesto gösterileri başlattılar.
Güvenlik güçleri müdahale etmedi, fakat Şubat 2014'te protestocuların arasına
keskin nişancılar karıştı ve kan döküldü (130 ölü, 28'i polis; 1100 yaralı, 272
güvenlikçi). 23 Şubat'ta Yanukoviç Rusya'ya kaçtı.
Dört ay sonra Petro Poroşenko %54 oyla yeni başkan
seçildi. Zengin işadamı olan Poroşenko devlet imkânlarını sömürdü ve halen
mahkemeliktir. Onun yerine 2019'da oyuncu ve senarist Volodimir Zelenski (doğ. 1978) ikinci turda seçilmiş ve hem AB, hem
de NATO'ya katılmak istemiştir. 2014'te Rusya tarafından ilhak edilen Kırım ve
ayrılmak isteyen Donetsk ve Luhansk bölücülerine karşı silahlanma başlatmıştır.
Batı'dan tam destek alarak Putin'in ikazlarına aldırmamıştır.
İçeride aşırı milliyetçi
"Sağ Sektor" hareketine güvenmiştir. Bu hareketin nesebi mimli olup,
amaçları "saf ırk" yaratmak, her türlü azınlıklardan arınmaktır.
Bunların ilham kaynağı Birinci Dünya Savaşında Symon Petliura (1879-1926) ve
İkinci Dünya Savaşında Stepan Bandera (1909-1959) sayılmaktadır. Yahudi katliamlardan
sorumlu tutulan Petlüra savaş sonrası Paris'te suikasta kurban gitmiştir.
Heykellerinin dikilmesine İsrail tepki göstermektedir. Stepan Bandera ise
Hitler'in işgal yıllarında Volinya'da 60,000 ve Galiçya'da 133,000 Polonyalının
öldürülmesinden sorumlu tutulmuş ve 1959 yılında Münih'te KGB suikastı sonucu
öldürülmüştür. Fakat 2010 yılında Viktor Yuşçenko tarafından "Ukrayna
Kahramanı" ilan edilmiş, Ternopil'de anıtı dikilmiş, Euromaidan devrim
karargâhına resmi asılmıştır. Bugün milyonlarca mülteci kabul etmiş olan
Polonya'nın Başbakanı 1.Ocak'ta doğum gününün kutlanmasını protesto etmiştir.
"Sağ Sektor" siyasi parti olarak örgütlenmiş ve ayrılıkçı bölgelere
karşı silahlı gönüllü taburlar ("Azov Taburu" gibi) sürmüş, Rus
esirleri işkence ile öldürmüştür. Bugün Rus düşmanlığı ırkçı nefrete ulaşmış -
Rus Çarlarının ve Bolşevik liderlerinin adları şehir ve meydanlardan silinmiş,
heykelleri yıkılmış, hatta yazar ve bestecilerin (örn. Lev Tolstoy, Pötr
Çaykovski) isimleri sokaklardan kaldırılmıştır.