12 Mayıs 2023 Cuma

TÜRKİYE AÇISINDAN UKRAYNA

 

TÜRKİYE AÇISINDAN

 

U K R A Y N A

 

 

 



Prof. Dr. Recep MESUT

 

 

 

 

 

EDİRNE, 2023

  

İÇİNDEKİLER

 

1-      Ukrayna’nın Zenginlikler

2-      Ukrayna: Dillerin Anayurdu

3-      Efsanevi Kavimler: Kimmerler, İskitler, Sarmatlar

4-      Komşuların İşgali (III-IV yy): Alanlar ve Gotlar

5-      Kavimlerin Büyük Göçü (V-VI yy): Hunlar ve Slavlar

6-      Ukrayna: Yolgeçen Hanı (VII-IX yy) – Ogur Türkleri

7-      Viking Rus’lar ve Oguz Türkleri

8-      Moğollar ve Tatarlar

9-      Rutenya, Litvanya ve Polonya

10-  İki İmparatorluğun Kıskacında: Rusya ve Osmanlı İmparatorlukları

11-  Ukrayna ve Kazaklar

12-  Ukrayna ve Osmanlı

13-  Ukrayna Topraklarından Edirne’ye

14-  Sultanın Dayısı

15-  Ukrayna Cumhuriyeti (1917-1921)

16-  Sovyet Ukrayna (1922-1991)

17-  Sovyetler Birliği’nin Çöküşü

18-  Bağımsız Ukrayna

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

UKRAYNA'NIN ZENGİNLİKERİ

 

Nedir bu Ukrayna kavgası? Bu kadar önemli ve zengin bir ülke midir?

Evet, topraklarının tamamı Avrupa kıtasında yer alan en geniş ülkedir, yani Almanya'nın, Fransa'nın, İngiltere'nin her birinden daha büyüktür (Rusya ve Türkiye'den daha küçüktür, fakat bunlar Avrasya ülkesi olup, Asya kıtasına da yayılmışlardır). Yüzölçümü 603,000 km kare ile Türkiye'nin 3/4'ü kadardır (Türkiye 780,000 km kare). Doğu-batı uzunluğu 1,500 km, kuzey-güney genişliği 600 km'dir, ancak bu ülke tamamen düzlüktür. Nereye baksan dağ silueti göremezsin, ufuk çizgisi hep yataydır [sadece yüzölçümünün % 5'i kadar olan Zakarpatİye'de Karpat Dağlarının devamı görülür].

     Düzdür, fakat tepsi gibi dümdüz alüvyon ovası (doldurulmuş deniz) değildir, dalgalı görünümü vardır. Ve yüzölçümünün % 70'lik alanı tarım arazisidir, yani ekilip biçilen tarladır. Üstelik bu arazinin 2/3'ü dünyanın en verimli toprak cinsi olan "çernozem" (kara toprak) türündendir. Tarih öncesinden beri tahıl (buğday, arpa, çavdar, yulaf) ekilir ki, bu ülkenin insanları (48 milyon, 2020) bu ürünleri yiyemez, bitiremez, ihraç etmek mecburiyetindedir. Örneğin, "Tarihin Babası" sayılan bizim Bodrumlu Herodot M.Ö. 450 yıllarında denizden oralara gitmiş ("Olbia" liman kentine) ve tahıl bolluğuna şaşırmıştır. Asırlarca Bizans'ın ve Osmanlı İmparatorluğu'nun buğdayı Karadeniz'in kuzeyinden gelmiştir. Bugün de ülkenin liman şehirleri silolar ile kaplıdır. Son yıllarda mısır ve ayçiçeği de ekilmekte, yüksek verim alınmaktadır.

     Karadeniz kıyısı sevimsizdir - çıplak, ağaçsız ve çok rüzgârlı. Sahili takip eden topraklar, POMORİYE (Deniz boyları, Po-moriye, "more"= deniz) kıraç arazi olup, çok sayıda göller ve lagünler bulunur. Ülkenin en geniş orta kısmı, PODOLİYE (Po-doliye, "doli"= vadi) derin akarsu vadileriyle (100 m derin, 1-2 km geniş) anılır. Vadilerde sulu tarım (sebze), aradaki düzlüklerde kuru tarım yapılır. Burada "çernozem" kalınlığı 1, 5 m 'ye ulaşır ve zengin humus içerir. Ülkenin kuzey sınırı boyunca ormanlar görülür, POLESİYE (Po-lesiye, "les"= orman) çok sulak arazidir, akarsular buradan kaynaklanır. Zaten kuzey komşusu Belarus "beş bin nehir, beş bin göl ülkesi" olup, asırlık ormanlar ile örtülüdür.

     Yetmedi, bu tarımsal toprakların altında olağanüstü zengin maden kaynakları bulunur: kömür ve demir cevheri yatakları. Ayrıca manganez, cıva, kaya tuzu bulunmuştur. Güneydoğu Ukrayna'da Donets (Küçük Don) ırmağının havzasında (DONBAS, Don+baseyn) 200 milyon ton yüksek kalorili kömür (kok üretimi, karbokimya, termik santraller) üretilir. Orta Ukrayna'da Kryvyi Rih/ Krivoy Rog ise zengin demir cevheri açık işletme ile elde edilir. Dünyanın sayılı demir-çelik üreticisidir ve makine imalatı gelişmiştir. Otomobil ve uçak [nakliye uçakları An (Antonov)] yapılır. Azak Denizi ("Azov" derler) kıyısında Melitopol liman şehrinde "Azovstal" çelik fabrikalarının 11 km dehlizlerinde fedai "Azov Taburu" Ruslara aylarca direnmiştir. Petrol (ihtiyacının %10'u) ve doğalgaz (ihtiyacının %20'si) yetersizdir. Tatlı su kaynakları boldur (yüzölçümünün %7'si) ve hidroelektrik santralleri kurulmuştur. Dört tane nükleer santrali vardır [Zaporijiye (6000 mgv), Taşlik = Yujnoukrainsk (3000 mgv), Rivne (2800), Hmelnitskiy (2000 mgv)]. Beşincisi, Çernobil 1986'da kaza yaptı, radyasyon sızdırdı ve devre dışı kaldı, Belarus sınırında betonla kaplanmıştır.

     En büyük akarsuyu Dinyeper (Dnipro, Türkçe Özi, antik Borysthenes) Avrupa'nın üçüncü büyük nehridir (Volga ve Tuna'dan sonra) - 2290 km total uzunluk (Rusya ve Belarus'tan gelir, 980 km Ukrayna'da) ve geniş estuar oluşturarak Karadeniz'e dökülür. Altı büyük baraj inşa edilmiştir. Güney Bug/ Buh, antik Hypanis nehri, Türkçe Aksu, 800 km tamamen ülke topraklarında akar. Doğu sınırına yakın Donets nehri (başşehir Donetsk), batı sınırlarında Dinyester (Nistru, Türkçe Turla, antik Tyras) Moldova ile sınır oluşturur. Tatlı su balıkları boldur, fakat tuzlu su balıkçılığı ve denizcilik gelişememiştir, çünkü bu toprakların insanları "bozkır okyanusunda" hep at koşturmuşlar, dalgalı denizden ürkmüşlerdir. Denizci milletlerin kıyılarına gelmelerini beklemişlerdir.

     Toprağı, suyu ve madenleri olan bu ülke her zaman istilâcıların ilgisini çekmiştir (Gotlar, Hunlar, Kumanlar, Altınordu Devleti, Polonya, İsveç ve Rusya). 1812'de Rusya'ya saldıran Napoleon Ukrayna'yı akıl etmemiş, Belarus'tan geçerek Moskova'ya ulaşmış, fakat soğuktan ve açlıktan ordusu kırılmış, kaçarak geri dönebilmiştir. 1941'de Hitler Almanya’sı öncelikle Ukrayna'ya saldırmış ve savaş boyunca kaynaklarını sömürmüştür. Fakat o da Volga kıyısından geri dönmek mecburiyetinde kalmıştır.

 


 


 


 


 

 



 

UKRAYNA: DİLLERİN ANAYURDU

 

     Bugünkü Ukrayna toprakları linguistik (diller bilimi) alanında çok önemli yere sahiptir - Hint-Avrupa Dil Ailesinin doğum yeri kabul edilir. Hint-Avrupa Dil Ailesi ise yaşayan en büyük dil ailesidir, yüzlerce dil ve lehçe içerir. Yeryüzünde 3,2 milyar insan (%46) tarafından konuşulur. Avrasya anakarasında gelişmiş ve Portekiz'den (Atlas Okyanusu'ndan) Hindistan'a (Hint Okyanusu'na) kadar geniş coğrafyayı kapsar. İki temel kolu vardır: Asya kolu (Hintçe, İranî diller) ve Avrupa kolu (Latin dilleri: Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Portekizce, Rumence; Cermen dilleri: Almanca, İngilizce, İskandinav dilleri; Baltık-Slav dilleri: Letonca, Litvanca, Rusça, Belorusça, Ukraynaca, Lehçe, Çekçe, Yugoslav dilleri, Bulgarca). Amerika ve Avustralya kıtalarının keşfi ve sömürgeci emperyal güçlerin yayılmaları sayesinde bu dil ailesi günümüzdeki egemen konuma ulaşmıştır. Fakat ilk kaynağı neresidir?

     Linguistik biliminde en tartışılan konu olsa da, günümüzde autosomal DNA (Y-kromozomun R1a ve R1b haplogrupları) araştırmaları sayesinde, Karadeniz'in ve Hazar Denizinin kuzeyindeki bozkırları (pontic-caspian steppe), yani bugünkü Ukrayna ve Güney Rusya topraklarında "Proto-Indo-European" (PIE) topluluklarda, M.Ö. 4. binyılda şekillendiği kabul edilmektedir. Bu da tarih öncesi Neolitik ve Kalkolitik kültürlere tekabül eder.

     Bu insanlar saban kullanıp hububat yetiştirirler, sığır, at ve köpek evcilleştirmişler, ahşap çatılı evlerde ve kalabalık yerleşimlerde (bazen kasaba büyüklüğünde) yerleşik tarımcılardır. Bu kolektif yaşam iletişim kurmalarını zorunlu kılmış ve "söz" gelişmiştir. Başka bir grup ise sadece hayvancılıkla geçinen "nomadic" göçebelerdir. Bunlar sabit barınak yerine derilerle örtülü tekerlekli arabalarda yaşarlar, koyun ve keçi sürüleri çevre çayırları tüketince topluca yeni otlaklara göç ederlerdi. Savunma veya saldırmak için ok-yay, kargı, kılıç ve hançer kullanırlardı. Söz konusu atlı nomadikler yerleşik tarımcılara üstünlük sağlamışlar ve yönetmişlerdir. "Patriarchal" ve "patrilinear" düzene rağmen, kadınlar da atlı savaşçı olabilmişler, hatta erkeklerden bağımsız topluluklar (amazonlar) yer yer görülmüştür.

     Bu bozkır insanları ölülerini kazdıkları yuvarlak veya dikdörtgen çukurlara topluca oturur vaziyette gömerlermiş - çukur mezar [Rusça "yama" (яма), İng. pit grave]. Bu nedenle bunlara "YAMNAYA" kültürü denmiştir - Ural nehrinden Dinyester nehrine kadar. Otlak peşinde her yıl çok uzaklara göçebilen bu topluluklar sürekli hareket halinde batıya (bazen de ters yönde) veya güneye (daha sıcak iklime) bir "kavimler göçü" oluşturmuşlar. Bu göçün batıya devamı Atlas Okyanusuna ulaşmış, Balkan Yarımadasında Yunanistan'a kadar inmiş, Kafkas geçitlerinden Anadolu'ya, Hazar doğusundan İran yaylasına, Afganistan'a ve Hindistan'a gitmiştir. Doğu istikametinde ise Altay Dağlarının kuzeybatısına (Afanasiyevo Dağına, Minusinsk ovasına) ulaşmıştır.

     Avrasya'nın "göç koridoru" Altay Dağlarından batıda Karpat Dağlarına kadar, kesintisiz 5,000 km mesafede, engelsiz bozkır (steppe) düzlükleri kademeli yer değiştirmelere imkân tanımıştır. Bazen de, kıtlık veya meteorolojik koşullar büyük kitlelerin hızlı akımlarına yol açmışlardır.

     Ukrayna toprakları hem bu kavimler göç koridorunda, hem de "Yamnaya" kültürü çerçevesinde yer almıştır. Fakat Dinyeper nehri ile Karpat Dağları arasında arkeolojik kazılarda daha gelişmiş bir "CUCUTENİ-TRİPOLYE" kültürüne rastlanmıştır. Cucuteni kazı alanı Romanya'da, Tripolye (bugün Tripillia) ise Kiev'in 50 km güneyinde, Dinyeper vadisinde yer almaktadır. Turistik ziyaretlere açık müzeler şeklinde düzenlenmişlerdir. Bunlar M.Ö. 4800 ilâ 3000 yıllarına tarihlenmişlerdir.

     "Cucuteni-Tripolye" kültürü Tuna kuzeyine (Gumelniţa), Tuna güneyine (Kodzadermen, yani Kocadeğirmen, Şumnu şehrinin 5 km kuzeyinde) ve Balkan Dağlarının güneyine (Karanovo), yani Trakya'ya yayılmıştır. "Karanovo" Edirne'nin 140 km kuzeyinde, Bulgaristan'ın Nova Zagora (Yeni Zağra) şehrinin 12 km batısında, tarih öncesine ait bir yerleşim yeridir ve ziyarete açıktır.

 



 


 



 

 

EFSANEVİ KAVİMLER:

KİMMERLER, İSKİTLER, SARMATLAR

 

     İlk "Proto-İndo-European" (PİE) topluluklardan sonra, bugünkü Ukrayna topraklarında ardışık üç efsanevi kavim hüküm sürmüştür (toplam 15 asır boyunca):

   KİMMERLER (Cimmerians): 500 yıl (M.Ö. 1300-800)

   İSKİTLER (Scythians): 600 yıl (M.Ö. 800-200)

   SARMATLAR (Sarmatians): 400 yıl (M.Ö. 200- M.S. 200)

Bu kavimler bize yazılı belge bırakmamışlar, fakat Karadeniz'in güneyindeki medeniyetler, haklarında yazılı bilgiler vermişlerdir (Egeli denizciler Grek alfabesini, Anadolular da çivi yazısını kullanıyorlardı).

     KİMMERLER hakkında ilk bahseden Truva Savaşı'nı (M.Ö. 13 yy) anlatan Homeros'tur: Pontos'un ötesindeki steplerde, "ıssız, sisli ve karanlık dünyada" Kimmerioi denen vahşi ve cesur savaşçıların kılıç ve balta kullanmada usta olduklarını, at üstünde geriye ok atabildiklerini yazmıştır. Günümüzde de fantastik kurgulu çizgi roman yazarları "Conan" adında bir Kimmeryalı superman yaratmışlar ve filmler de yapmışlardır.

     Karadeniz'in kuzey kıyılarındaki dağlık yarımadada "Tauri" kabilesi yaşadığı için buraya "Tauris/ Taurida" demişler (Euripides'ın M.Ö. 414-412 arası yazdığı "İphigenia Tauris'te" tragedyası bugünkü Kırım kıyılarında geçer). Bu yarımadanın doğusunda ikinci bir deniz boğazı keşfetmişler ve "Kimmerian Bosporos" demişlerdir (yani İstanbul Boğazı, Thrakikon Bosporos'tan sonra). Sığ Azak Denizinin güney kıyılarında Maeoti kabilesini bulmuşlar ve Azak Denizine "Maeoti Bataklığı" (Lacus Maeoticus) ismini vermişlerdir [Maeoti kabilesinin bugünkü Çerkezlerin atası olduğu kabul edilir].

     M.Ö. 8. yüzyılda doğudan gelen akraba, fakat daha kalabalık İskitler kavmi bozkırlara hâkim olmuş ve Kimmerleri güneye itmişler. Onlar da Kafkas geçitlerini aşarak Anadolu'ya girmişler ve kendilerine yer aramışlar. Önce Urartu ile çarpışmışlar, akabinde Karadeniz boyunca Kaşka kabilelerini yok etmişler (Hititler artık tarihe karışmıştı), Frigya başkenti Gordion'u (Polatlı yakınları) yağmalamışlar, Lidya başkenti Sardes (Salihli yakınları) kalesini alamamışlar ve Doğu'ya dönmüşler. Güçlü Asur imparatorluğunu geçemeyince Kapadokya'da kalmışlar ve birkaç nesilde asimile olmuşlar. Fakat muhteşem atlarının genleri Kapadokya'da devam etmiş ve "güzel atlar ülkesi" denmiştir. Kimmerlerin küçük bir kolu ise Ege kıyılarına ulaşmış ve Edremit körfezinde Antandros'u (bugün Altınoluk) kurmuşlar. Onlar da birkaç nesil sonra çevre insanlara karışmışlar. Kimmerlerin serüveni de böylece M.Ö. 595'te çaresiz dolaştıkları Anadolu topraklarında son bulmuştur.

     İSKİTLER çok daha geniş alana yayılmışlarmış. Orta Asya'da kalanlara Persler Saka'lar diyorlarmış, Karadeniz'in kuzeyinde belirenlere Grekler Skythoi adını vermişler. Bunlar Akameniş Pers İmparatorluğu'nun (M.Ö. 705-330) amansız göçebe saldırganları sayılırlar. Daha kurucu Büyük Kyros (Kuraş, Keyhüsrev), bunlara ait "Massagetes" kabilesinin savaşçı kraliçesi Tomyris (Tomris Hatun) tarafından yenilmiş ve başı kesilerek kan dolu fıçıya doyması için atılmış (M.Ö.530). Büyük Dara (I. Darius) cezalandırmak için M.Ö. 512 yılında ünlü İskit Seferine çıkmış. İstanbul Boğazını gemilerden köprü kurarak aşmış, Trakya'dan ve Scythia Minor'dan (bugün Dobruca) geçmiş, Tuna nehrini tekrar gemileri bağlayarak Scythia Major'a (Ukrayna) girmiş, fakat savaşacak düşman bulamamış. Uçsuz bucaksız bozkırda aç susuz kalan ordusunu geri döndürmüş. Herodot bu ibretlik seferi detaylı anlatmış ve Atina yönetimi tarafından gemiyle (M.Ö. 450'lerde) Grek-İskit ticaret kolonisi Olbia'ya gönderilmiştir. İskitleri en iyi Herodot anlatmıştır - tahıl, deri, demir silahlar ve altın mücevherlerden bahsetmiştir. M.Ö. 330-da Pers İmparatorluğunu ortadan kaldıran Büyük İskender Mavera-ün-nehir'de Massagetlerle karşılaşmış, hızla bozkıra geri çekilmişler ve o da çarpışmadan geri dönmüştür.

     SARMATLAR da akraba topluluk sayılırlarmış, dilleri ve yaşam biçimleri benzermiş. Daha kuzeyden, Ural-Volga boylarından gelmişler ve İskitleri Karadeniz kıyılarına sıkıştırmışlar. Kuzey Ukrayna'dan geçerek bugünkü Polonya, Romanya (Dacia) ve Macaristan'a (Pannonia) kadar sokulmuşlar ve Roma İmparatorluğunun baş belası olmuşlar. Gevşek konfederasyon şeklinde oldukları için değişik isimlerle Latince kaynaklarda zikredilmişlerdir. Polonya asilzadeleri (şlâhta) yakın zamanlara kadar Sarmat kökenli olmalarıyla iftihar ederlermiş. Bazı yazarlara göre Hırvatlar ve Sırplar da Sarmatya kökenlidirler. Bunların da cesur kadın savaşçıları oluyormuş - fantastik kurgu filmlerinde "Zeyna" (Xena) karakteri Sarmatya'lıdır.

     Kuzey Karadeniz sahilindeki Grek kolonileri çevresinde küçük İskit-Grek Krallıkları, Bizans'a bağlı olarak I. Iustinianus dönemine (M.S. 527-565) kadar varlıklarını sürdürmüşler: "Bosporos Krallığı" (M.Ö. 438-M.S.370) Kerç Boğazı'nın iki yakasında, başşehir Pantikapaeon (bugün Kerç) ve "Taurike Chersonesos", başşehir Chersonesos (bugün Sevastopol, Akyar).

     Bu üç efsanevi kavmi Türk tarihçiler genellikle Türki kökenli anlatmışlardır - bozkırda atlı göçebe yaşam biçimi, örf ve âdetleri nedeniyle. Avrupalı tarihçiler ise özel isimlere istinaden İranî demişlerdir. Yeni geliştirilen "Proto-İndo-European languages" teorisine göre ise İranî dillerden önce var olmuş bir ana dil konuşurlarmış. Ele geçirilen en önemli maddi kanıtlar KURGAN biçimli gömme usulüdür - ağaç kütükleriyle döşenmiş tek veya birkaç odanın toprak yığınları (höyük) altında kalması, ölünün yanına kıymetli kişisel eşyalarının konması. Kral mezarlarında atları ve eşleri de ölüye refakat ediyorlarmış. Bu şekilde zengin "İskit altınları" ıssız bozkırda toprak altından ortaya çıkarılmıştır.

 






 



 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KOMŞULARIN İŞGALİ (III-IV yy):

ALANLAR ve GOTLAR

 

     Artık "Proto-İndo-European" dediğimiz efsanevi kavimler (Kimmerler, İskitler, Sarmatlar) 15 asır boyunca Karadeniz'in ve Hazar Denizi'nin kuzeyindeki bozkırlarda ("pontic-caspian steppe") hâkim oldular. Bunlar otokton (yerli) kabilelerdi, atlı göçebe idiler, fakat yazıyı bilmiyorlardı. Milâttan sonraki yüzyıllarda Sarmatlar, Doğu Avrupa'ya dağıldılar ve merkezi devlet kuramadılar. Bugünkü Ukrayna topraklarındaki boşluğu ise yakın komşuları doldurdular: güney-doğudan ALANLAR ve kuzey-batıdan GOTLAR.

 

ALANLAR

İskit-Sarmat kökenli bu göçebe halk, milâttan önce bugünkü Kazakistan topraklarında yaşamaktaydı ve Proto-Indo-European dil konuşmaktaydı. M.S. I. yy'da Volga'yı geçerek Kuzey Kafkasya'ya (Karadeniz ile Hazar Denizi arasına) yerleştiler. II. yy'dan sonra Don ile Dinyeper arasına ilerlediler ve Ostrogotlarla komşu oldular. Kırım Yarımadasını da işgal ettiler ve Bizans ile ticari ve askeri ilişkilere girdiler. Paralı asker olarak Bizans ordusunda görev aldılar ve Constantinopolis muhafazasını üstlendiler. Tarihçi Ammianus Marcellinus "neredeyse tüm Alan erkekleri uzun boylu ve yakışıklıdır, saçları sarı gibidir, gözleri ise kızgın bakışlıdır" diye yazmıştır. Alan asıllı Flavius Ardabur Aspar (400-471) uzun yıllar Bizans ordusunda patrici, konsül ve "magister militum" (başkomutan) olmuş, askerlerinin teşviklerine rağmen imparator olmak istememiş, üç Bizans imparatorunu (2. Theodosius, Marcianus, 1. Leon) tahta oturtmuş ve desteklemiştir. Fakat sonuncusu kendisini öldürtmüştür (471). Doğu Roma tarihinde Aspar "The Kingmaker" olarak bilinir.

     Gotlarla birlikte batıya sürüklenen Alanlar merkezi hükümet kuramamışlar ve Avrupa'nın değişik bölgelerine dağılmışlardır. Kuzey Kafkasya'da kalan küçük bir grup "Alania" denen bölgede yaşamıştır. Moğol akınlarında yüksek Kafkas vadilerine kaçmışlar ve bugün "Osetler" (Kuzey Osetya; Güney Osetya) olarak bilinirler, kendilerine "İron" derler. Osetçe de eski Alan dilinin çağdaş devamıdır ve İranî Dil Ailesine dâhildir.

 

GOTLAR

Güney İsveç'in Gotland bölgesinde ve Baltık Denizindeki Gotland Adasında yaşamış bir Doğu Cermen kavmidir. M.S. 1. yy'da bugünkü Polonya topraklarındaki Vistül vadisinden geçerek, Batı Ukrayna ve Romanya topraklarına yerleştiler (2. yy). Siyasi ve askeri iki kola ayrılmışlardı: "Tervigi" (orman halkı) ve "Grevtingi" (steplerde yaşayanlar). Sonradan Bizanslı tarihçiler bunları "Vizigotlar" (Batı Gotlar) ve "Ostrogotlar" (Doğu Gotlar) şeklinde adlandırdılar.

   VİZİGOTLAR, 250 yılından sonra Tuna'yı geçtiler ve Roma topraklarına saldırdılar. Bu tarihten sonra Balkan Yarımadası huzur görmedi. İmparator 2. Claudius 268'de Niş (Naissos) Savaşında bunları yendi ve geri püskürttü. Bu zaferin şerefine Byzantion'a (bugün Sarayburnu) ünlü "Gotlar Sütunu"nu dikti [halâ durmaktadır, "Fortunae reducti ob devictus Gothos" = Gotların yenilgisiyle kader geri döndü, yazar]. 322'de Gotlara müttefik statüsü tanındı ve paralı asker olarak alındılar.          

     Fakat 50 yıl sonra Durostorum'da (bugün Silistre) konumlanan Fritigern, Ostrogotlarla birleşti ve Constantinopolis'e yürüdü. Zamanın imparatoru Valens, Edirne'de karşıladı. Edirne kalesi önünde, 9 Ağustos 378'de, dünya tarihinde iz bırakan "Adrianopolis Savaşı”nda yenilmez Roma ordusu mahvedildi (imparator dâhil ordunun 2/3-si öldürüldü). Bir sonraki imparator 1. Theodosius, 395'te imparatorluğu iki oğlu arasında taksim etti - Arkadius (Doğu) ve Honorius (Batı) ve Hıristiyanlığı tek egemen din ilan etti. Fakat daha önce Kapadokyalı misyoner Ulfilas (310-383) Gotları vaftiz etmiş, onların piskoposu olmuş ve Kitab-ı Mukaddes'i Gotça'ya tercüme etmişti. Sapkın ilan edilen Ariusçu mezhebine bağlı idi, tüm Gotları ve diğer barbarları da Aryani yaptı.

     Vizigot kralı Alarik Yunanistan'ı tahrip etti, İtalya'yı alt-üst etti, Roma'yı yağmaladı (410). Ardılları Güney Fransa'da ve İspanya'da 300 yıl hüküm süren VİZİGOT KRALLIĞI’nı sürdürdüler [711'de Tarık bin Ziyad bu krallığa son verdi].

 

   OSTROGOTLAR ise İtalya'ya yerleştiler ve 493'te Ravenna merkezli OSTROGOT KRALLIĞI'nı kurdular (Büyük Teoderik, 454-526, Aspar'ın yetiştirmesidir). Kısa süreli bu krallık 555'te 1. İustinianus tarafından ortadan kaldırıldı.

 

KIRIM'DA GOTLAR

Vizigotlar ve Ostrogotlar'ın Hunlar tarafından batıya sürülmesiyle, Kırım'a yerleşmiş olan Gotlar, yarımadanın güney kıyısındaki dağların yüksek vadilerine çıktılar. Hıristiyan olmuşlardı, kiliseleri vardı. Denizden Bizans ile bağlantıları sayesinde Bizans'a tabi olarak yaşadılar. Karadan gelen istilacılar deniz kenarındaki uçurumlara saldırmadılar. Unutulmuş kalmışlardı, fakat "Gothia" olarak biliniyorlardı. Ticari limanları zapt eden Cenevizliler de dağlara tırmanmak istemediler, çünkü üç fakir köyden ibaret kalmışlardı. Tatar Giray Hanlığı da kendi hallerinde bıraktı.

     Ancak Fatih Sultan Mehmet 1475'te Karadeniz kıyılarını Ceneviz kolonilerinden temizlemek için kaptanıderya Gedik Ahmet Paşa'yı Kırım Seferine gönderdi. Kefe ve diğer Ceneviz limanları alındı ve dağların ardındaki Kırım Hanlığı Osmanlı'ya tabi oldu. Aynı yılın sonunda, üç ay kuşatmadan sonra, Mangup (Theodoro, Doros) kalesi fethedildi ve İnkerman (Kalamita) limanına el kondu. Kefe Sancağına bağlı, gayrımüslüm statüsünde yaşamlarını sürdürdüler. Böylelikle son Bizans toprağı da Osmanlı tarafından fethedilmiş oldu. Hatta 2228 yıl (Roma şehrinin kuruluşu M.Ö. 753 + 1475) var olmuş Roma Devletinin son "kalıntısı" da tarihe karışmış oldu.

     Kırım'ı ilhak eden Ruslar da, hatta Bolşevikler de, yıkıntılar halindeki bu üç köye dokunmadılar. 1941'de Kırım'ı işgal eden Hitler ise heveslendi ve "Gotland"ı ihya etmek istedi. Fakat ihya edecek bir şey kalmamıştı. Bugün sadece birkaç turist bekleyen fakir köylüler yaşamaktadır.

 

 




 


 





KAVİMLERİN BÜYÜK GÖÇÜ (V-VI yy):

HUNLAR ve SLAVLAR

 

HUNLAR

Asya kökenli göçebe bu halk, M.Ö. 3. yy'da Çin kayıtlarına "Hiung-nu" olarak girmiştir. Kuzeyden Çin topraklarına sürekli akınlar yaptıkları için Çinliler savunma amaçlı "Büyük Çin Seddi"ni inşa etmeye başlamışlardır [M.Ö. 221-M.S. 608, toplam uzunluğu 8,850 km, bugün 2,500 km'si ayakta]. M.S. 2. yy'da Büyük Hun İmparatorluğu, kuzeyden gelen diğer göçebe kavimlerin ("Tiele") baskısı ile dağılmıştır: bir kısmı Hindistan'a Ak-Hunlar (Eftalitler), diğer bir kısmı Afganistan'a Kızıl Hunlar (Kidaritler) göç etmişlerse de, ana kitle Kazak bozkırından geçerek batıya, Avrupa'ya yönelmiştir. Balamir Han yönetimindeki bu amansız atlı savaşçılar M.S. 370'de aniden Ural (Yayık) nehrini geçmişler ve önlerine gelenleri de sürüklemişler veya peşlerine takmışlar. Bugünkü Ukrayna düzlüklerinde önce Alanları, sonra Ostrogotları (Vizigotlar daha önceden İtalya, Fransa ve İspanya istilasına başlamışlardı) kendi konfederasyonuna dâhil etmişler, fakat kalıcı Ukrayna'ya yerleşmemişlerdir.

     Roma İmparatorluğu can çekişmekte idi, 395'te Doğu ve Batı şeklinde ikiye ayrıldı, 410'da Roma şehri yağmalandı (Alarik), Tuna'nın kuzeyi hercümerç içinde Cermen kavimleri kaynıyordu. Eski Sarmat kökenli, Cermen veya Got kökenli barbarların hepsi 434 yılında Avrupa Hun İmparatorluğu'na bağlaşık yapıldılar [Baltık'tan Tuna'ya kadar, Karadeniz'in ve Hazar Denizi'nin kuzeyi, 4 milyon km kare]. Karizmatik kişiliği ile Attila sembol isim olmuş ve "Flagellum Dei" (Tanrının Kırbacı) lâkabını almıştır. Objektif bakılırsa öyle yakıcı-yıkıcı sayılmaz, ne Constantinopolis'i, ne de Roma kentini yakmamıştı. Amacı fidye almak, haraca bağlamak, ordularına çapul yaptırarak hızla ordugâhına (bugünkü Macaristan ovasına) dönmekti. 452 İtalya seferinde Papa I. Leo başkanlığında bir heyet kendisine muazzam fidye sunmuş ve Roma şehrine girmekten vazgeçirmiştir. Hıristiyanlık bu konuyu çağlar boyu istismar etmiş, Tanrı'nın sapkınlara karşı gönderdiği "şeytandan" Büyük Papa müminleri kurtarmıştı. 451 yılında Fransa topraklarına girmiş, Paris'e 160 km'deki "Catalaunum" Savaşında durdurulmuştu. 453 yılında [yani İstanbul'un fethinden tam 1,000 yıl önce], 58 yaşında aniden vefat edince, üç oğlu da anlaşamamışlar ve konfederasyon dağılmış. Büyük oğul İlek 454'te, ikinci oğul Dengizek 469'da savaş meydanlarında öldürülmüşler, en küçük İrnek ise Don nehri havalisine çekilmiştir.

     Hunlar, doğudan batıya göç eden ilk Asya kökenli kavim olup, Ural-Altay Dil Ailesine mensup imişler, "Proto-Turkic" dil konuşurlarmış. Fakat kalıcı olamamışlar, 100 yıl içerisinde (370-469) dağılmışlar ve diğer halklar arasında asimile olmuşlar.

 

SLAVLAR

Düzlük alanlarda at koşturan göçebe kavimlerden farklı olarak, "Proto-Slav Yurdu" diyebileceğimiz (bugünkü Belarus tamamı, Doğu Polonya, Ukrayna'nın Polesiye'si, kısmen Litvanya ve Rusya) ormanlık ve sulak alan çarpışmaların dışında kalmıştır. Güneş yüzü görmeyen, beyaz tenli, mavi gözlü, iri yapılı insanlar nehir kenarlarında, kazıklar üstü ahşap yapılarda yaşarlar, balık avlarlar, su kuşları (kaz, ördek) yetiştirirler, yabani bizon ve domuz evcilleştirmişler. En güçlü hayvan ayı'dır, kurt ormana girmez. Ağır yük atları vardır, fakat yaya savaşırlar, bozkırları sevmezlermiş. Kadınlarının güzelliği pek ünlü imiş. Hint-Avrupa Dil Ailesine mensup olup, Baltık Denizi kıyılarında oturan Let'ler (Letonya), Lit'ler (Litvanya) ve Prus'lar (bunları sonradan Almanlar asimile etmiştir) ile ortak bir "Baltık-Slav" Dil Öbeğini oluştururlar. "Slavs" denmesi muhtemelen Latincedeki "slave" (köle, esir) kökenlidir [kendilerine "Slavyani" derler].

     Yüz yıl süren "Hun fırtınası" dindikten sonra (6. yüzyılda), bütün Orta ve Doğu Avrupa boşalmış, çünkü Cermenler, Batı Roma İmparatorluğu topraklarına gitmişler ve krallıklar oluşturmuşlar. Doğu Roma (Bizans) toprakları da insansız kalmış, çalışacak köylü nüfus ve vergi ödeyecek tebaa kalmamış. Kan gövdeyi götürdükten sonra barışçıl tarımcı insanlara ihtiyaç doğmuş. Slav'lar korunaklı ormanlarından çıkarak yavaş yavaş Batı'ya, Doğu'ya ve Güney'e yayılmışlar. Bu göç neredeyse üç yüzyıl (5. 6. 7. yy) sürmüş, savaşçı kabilelerin emrinde yerleşik düzene geçmişler ve çoğalmışlar. Zamanla "sessiz güç" olarak üstünlük sağlamışlar, çünkü Slav kadınları hükmedenlerin eşleri olmuşlar ve anadil bir-iki nesil sonra hâkim dil mertebesine yükselmiş. Bugün Avrupa'nın yarıdan fazlası Slav dilleri konuşmaktadır. Ukrayna topraklarına da Slavca konuşan insanlar bu dönemde yerleşmişlerdir.

 

 


 

 



  


















UKRAYNA: YOLGEÇEN HANI (VII-IX yy) -

OGUR TÜRKLERİ

 

     Hunların 370-470 yılları arası Büyük Göç'ünden sonra, Avrupa alt-üst oldu ve Asyalı kavimlere yol açıldı ki, aralıklar ile 800 yıl sürdü. Altay Dağlarından başlayan atlı kavimlerin batıya giden göç yolu daima bugünkü Ukrayna topraklarından geçti - kimi kısa sürede (5-10 yıl) tranzit geçti, kimisi birkaç asır burada hüküm sürdü. Bu kavimler artık "İndo-European" değildi, "asiatic", Ural-Altay Dil Ailesine mensup idiler. Bu aile de iki öbeğe ayrılıyordu:

     "Ural Dil Öbeği" daha az katıldı [Fin-Ugor'lar Kuzey Rusya'dan Baltık kıyılarına gittiler (Fin'ler, Estonlar, Kareller, v.d.), sadece en güneydeki Magyar'lar sürüklendiler ve Ukrayna'dan geçerek bugünkü Macaristan Ovasına gittiler].

     "Altay Dil Öbeği" Türkî ("turkic") diller konuşuyorlardı: bir kısmı Çin Seddi'nden geri dönmüşlerdi, bir kısmı "Turan" dediğimiz İran yaylasının kuzeyinden.

     Çin tarih kayıtları titizlikle not etmiştir:

     I. "Hiung-nu" kabileleri (HUNLAR) - M.Ö. 3 yy - M.S. 2 yy = ÖN-TÜRKLER

     II. "Tiele" kavimleri (AVARLAR) - M.S. 2 yy - 4 yy = OGUR TÜRKLERİ

     III. "Tingling" kavimleri - (GÖK-TÜRKLER) -M.S. 4 yy - 7 yy = OGUZ TÜRKLERİ

Bunlardan sonra takip eden yüzyıllarda Moğollar sıraya girmişlerdir.

 

AVARLAR (Juan-Juan, Cücenler)

Attila'nın vefatından tam 100 yıl sonra, ikinci kafile olarak Avrupa sınırlarında belirdiler. Çin'de Juan-Juan (Yuan-Yuan) İmparatorluğu kurmuşlardı, fakat Gök-Türk'lerin baskısı sonucu dağıldılar ve Kazakistan bozkırından farklı kavimleri de sürüklediler:

     1) Av-ar (M.S. 550)

     2) Bulg-ar (M.S. 630)

     3) Haz-ar (M.S. 650)

     4) Mac-ar (M.S. 893)

     ["-ar" soneki "er" anlamında "adam, savaşçı" demektir).

 

     "Avar" adının Farsça "avare" kelimesinden geldiği tahmin edilmektedir. Bizans ile ittifak kurdular ve kendilerine Pannonia Ovası (eski Hun diyarı, bugünkü Macaristan) tavsiye edildi. 562'de 1. Bayan Han, Szeged merkezli "AVAR KAĞANLIĞI"nı (562-823) kurdu. 250 sene burada hüküm sürdüler, Gepid'leri yendiler, Lombard'ları İtalya'ya sürdüler, 626'da Konstantinopolis’i muhasara ettiler, fakat alamadılar. Batı Balkanları Mora'ya kadar talan ettiler, Sırp ve Hırvat kabilelerini yönettiler, "Varna", "Vardar", "Navarin" adları onların hatırasıdır. At üstünde iken kölelerini yaya yürütüyorlardı. Bu soylu tutumları Avrupalılara şövalye örneği oluşturdu. Fakat Franklara yenildiler ve Transilvanya'ya çekildiler (791). Proto-Bulgar Hanı Kurum tarafından 803'te dağıtıldılar, 823'ten sonra siyasi birlikleri sona erdi. Hunlar gibi Avarlar da eridiler ve asimile oldular.

 

BULGARLAR

Hun konfederasyonu içindeki Ogur kabileleri, Ukrayna-Kafkasya düzlüklerinde kalmışlardı. Attila'nın küçük oğlu İrnek (öl. 503) bunlara liderlik etti. Onun soyundan gelen "Dulo" hanedanı, kavimleri (on-ogur, sar-ogur, kutri-gur, uti-gur) birleştirdi ("bulga-mak" = karmalamak) ve 630 yılında, Ukrayna topraklarında "MAGNA BULGARİA" Kağanlığı’nı kurdu. Kubrat Han (hd.632-665), ölmeden önce beş oğlunu topladı, bir demet çubuk gösterdi ve "topluca kıramazsınız, fakat tek tek kırılırlar. Sakın bölünmeyiniz" diye vasiyet etti. Nasıl Attila'nın oğulları birlik olamamışlardı, Kubrat Han oğulları da olamadılar. Hazarların baskısı ile 668'de dağıldılar. Bir kısmı Hazarlara tabi oldu. Kalabalık bir grup kuzeye, İdil (Volga) - Çolman (Kama) bölgesine çekildiler ve "VOLGA BULGARLARI" Devletini kurdular, 7.- 13. yy'lar arası Doğu Avrupa'nın en güçlü devleti oldu, 10. yy'da İslam’ı kabul ettiler, ancak 1240'ta Moğol istilasında çöktüler. Bugünkü Çuvaşlar onların soyundan gelmekte ve "Çuvaşça" halâ konuşulan bir Ogur Türkçesidir.

     Diğer kardeşler Batı'ya göç ettiler - Asparuh (İsperih) Han "TUNA BULGARLARI" Devletini 681'de kurdu. Slav kabilelerini himaye etti ve birkaç nesil sonra Slavca konuşmaya başladılar, 864'te Ortodoks Hıristiyan oldular. Tuna Bulgarlarının kayalara oyulmuş anıtları ve Orhun alfabesine benzeyen runik yazıları bulunmuştur. Tamga'ları ve Tangra (Tanrı) dedikleri gök tanrıları vardı.

     En küçük iki kardeş, Pannonia ve İtalya'ya ulaştılar ("Bulgari" markası), Katolik oldular ve eridiler. Tuna Bulgarlarının devleti iki asır Bizans ve beş asır Osmanlı egemenliğinde kaldı, 1878'de yeniden kuruldu ve 1300 yıldır taşıdığı "turkic" adıyla Avrupa'nın aynı isimli en eski devleti olmayı sürdürüyor.

 

HAZARLAR (Khazaria)

"Magna Bulgaria"nın doğusunda, Hazar Denizi kıyılarında başka bir Türk devleti kuruldu (650) ve 400 yıl var oldu. Bunlar önce Batı Göktürk Kağanlığına bağlı, dini hoşgörülü, tüccar zihniyetli, Ogur ve Oguz lehçesi konuşan, kısmen yerleşik, birbirinden farklı kabileler içeriyordu. Sasani’lerle ve Bizansla savaştılar, Müslüman Arapların kuzeye ilerlemelerine set çektiler, Museviliği resmi din seçtiler ve "Türkçe konuşan Yahudiler" dendi. Çok geniş alana yayıldılar (820), Dinyeper nehri kıyısına Sambat (bugün Kiev) kalesini kurdular. Museviliğin Doğu Avrupa'da yayılmasının temellerini attılar. Önce "Kırım Karayları", oradan da Litvanya ve Polonya'daki Türkçe konuşan Musevi inançlı Karaimler’in kökeni Hazarlara ulaşır. Araplara göre Ak-Hazarlar ve Kara-Hazarlar vardı. El-Mağribi: "Ak-Hazarlar çarpıcı yakışıklı, mavi gözlü, kızıl saçlı ve iri vücutlu idiler..." Hazar Hanlığı 10. yy'da zayıfladı, küçüldü, Peçeneklere yenildi ve Kiev Rus Knezliği tarafından yıkıldı.

 

MACARLAR

Ural Dağları ile Volga arasında yaşayan Ön-Macarlar, Fin-Ugor Dil Öbeğine bağlı idiler. Sibirler’in baskısıyla Kuban ırmağı dolaylarına yerleştiler ve Hazar hâkimiyetini kabul ettiler (460). Hazarların zayıflaması üzerine "On-Ogur" kabileleri ile birleştiler ve 893 yılında batıya göç ettiler. Ukrayna topraklarından kısa sürede geçtiler ve 896'da Transilvanya'da belirdiler. Avar Kağanlığı çökmüştü, Pannonia ovasına girdiler, Doğu Avusturya ve Güney Slovakya'yı istila ettiler ve 10-12 Ağustos 955'te Lechfeld (Augsburg) Muharebesinden sonra, Arpad Hanedanı öncülüğünde güçlü bir Krallık kurdular. 1000 yılında, I. İstvan Katolik Hıristiyanlığı kabul etti. 1526, Mohaç Savaşına kadar Orta Avrupa'nın en güçlü devleti oldu. Kendilerine Magyarok (Macarlar) dediler. Avrupalılar "Hungar", Slavlar "Vengri", Osmanlılar "Engürü" dediler. İlk Hunların topraklarına ve Attila'nın anısına sahip çıktılar, Cermenler ve Slavlar arasında özgün kimliklerini ve dillerini korudular.

 


 

 



 


 

 




 


VİKİNG RUS'LAR VE OGUZ TÜRKLERİ (IX-XIII yy)

 

     Bugünkü Ukrayna topraklarında 9. yy'da önemli değişiklikler oldu:

     1) kuzeyden yavaş yavaş sızan Slavlar, kalıcı yerleşmeye başladılar, "Kiev Rus Knezliği" ortaya çıktı ve Hıristiyanlığı kabul etti;

     2) güneydeki Karadeniz steplerinden, Asyalı göçebe kavimler batıya doğru geçip gittiler, fakat bunlar artık Oğuz lehçesi konuşan Türkler idi.

     Böylelikle aynı anda kalıcı yerleşen Slavlar ile konar-göçer Türk kavimleri komşu oldular. Zaman zaman çatışsalar da, bunlar birbirlerini yok etmediler. Tam tersine ticaret yaptılar, birbirlerini tamamladılar. Ve bu durum tam 360 yıl sürdü - 9. yy'dan 13. yy'a kadar (1240'ta "dananın kuyruğu koptu").

 

KİEV RUS KNEZLİĞİ (882 - 1242)

Proto-Slavlar 6. yy'dan sonra yaya olarak sulak ormanlardan çıktılar, doğuya ve kuzeye yerleştiler. Fakat bunlar geleneksel kabile düzeninde idi - devlet, vergi, ordu, babadan oğula intikal eden monarşi bilmiyorlardı. İsveç'ten gelen savaşçı ve denizci tüccarlar bunları "beylikler" (knezlikler) şeklinde örgütlediler ve onlara hükümdar oldular. Kendilerine "Viking" diyen İskandinavyalı fatihler, Norveç'ten Batı Avrupa kıyılarını (İngiltere, Fransa) zapt ettiler ve "Normanlar" diye bilindiler. Fakat İsveç'ten Baltık Denizi kıyılarını kolonize edenlere "Varaeg" (Vareg/ Varyag) dendi. Nehirleri kullanarak Baltık-Karadeniz ticaret yolunu (yani eski "Kehribar yolunu”) keşfettiler, Bizans ile ilişki kurdular (hatta paralı askerlik yaptılar). Varaeg liderlerinden Rurik (okunuşu Rürik) kuzeydeki Novgorod Veliki ( = Büyük Yenişehir) kentine yönetici oldu (862) ve bir hanedan kurdu (bu hanedan 1612'ye kadar devam etti, yani 750 yıl). Kendisi İsveç'te "Rus'" denen kabileden idi. İsveççe bu kabile ismi, onun ve soyundan gelenlerin kurdukları feodal beyliklere verildi ve bunların tebaası olan Doğu Slavlara da Rus' (yumuşak s', Kiril alfabesiyle Русь) dendi. Hepsi birleşince "Rusya" (Russia, Россия) devleti ortaya çıktı.

     Rürik 879'da Novgorod'ta öldü. Ardılı Oleg 882'de Hazarların elinden Dinyeper kıyısındaki Sambat kalesini aldı ve "Kiev Rus Knezliği" ("ki-ev = kı-yı ev-i) ortaya çıktı. Torunlarından “Büyük Vladimir” (hd. 980 - 1015) Bizans prensesi Anna ile evlendi ve Hıristiyanlığı kabul etti (988), şehri imar etti ("Altın Kapı"), kişisel amblemini ("trident") devlet arması yaptı. Novgorod ve Kiev tek devlet oldu, Kiev metropolitliği kuruldu (kuzeyin dini merkezi, "üçüncü Roma"). Diğer 10-12 knezlik arasında "Büyük Knezlik" sayıldı, fakat Karadeniz kıyılarına hâkim olamadı, çünkü buradan sürekli Oguz boyları geçiyordu.

 

OGUZ KAVİMLERİ

"Proto-Türkler" (Hunlar) ve "Ogur Kavimleri"nden (Avar, Bulgar, Hazar, Macar) sonra, Orta Asya'daki Oguz Kavimleri, batıya itilerek bugünkü Avrupa sınırlarına gelmişlerdi. "Hazar Kağanlığı" ile "Oğuz Yabgu Devleti"nin zayıflamasıyla bazı Oguz kavimleri Batıya yöneldiler:

     1) PEÇENEKLER (10.- 11. yy)

     2) UZLAR (11.yy)

     3) KUMANLAR (12.- 13. yy)

 

PEÇENEKLER (Beçenek, Patzinag)

Batı Sibirya'da oturan 8 boy, 40 oymaktan oluşan bu gevşek konfederasyon, Macarları takip ederek Doğu Avrupa'ya gittiler. Kiev Rus Knezliği ile iyi geçindiler. Sadece Bizans kışkırtması ile Constantinopolis kuşatmasından dönen I. Svyatoslav'a Dinyeper üzerinde pusu kurdular ve öldürdüler (972). 1030 yılı civarı Tuna kıyılarına ulaştılar, Ortodoks Hıristiyan oldular ve Bizans kendilerine özerk yer tahsis etti (Patzinakia, Deliorman). 1071 Malazgirt Savaşına Bizans müttefiki olarak katıldılar, fakat saf değiştirdiler. Sonra isyan ettiler, Trakya'yı yakıp yıktılar. Enez yakınlarında, Meriç kenarında İzmirli Çaka Beyi beklerken, İmparator Alexios I. Komnenos'un yardımına 40,000 Kuman askeri yetişti ve 29 Nisan 1091 tarihinde (Levounion Muharebesi) korkunç katliama uğradılar ve imha edildiler. Arta kalanlar Macaristan'a sığındılar ve Katolik oldular. 1171 yılına kadar münferit saldırılar düzenlediler. Bizans ise sağ kalanları Niş ile Sofya arasına (Şopluk) ve Makedonya'daki Moglen (Karacaova) havalisine Ortodoks Hıristiyan olarak yerleştirdi.

 

UZLAR (Oghuz, Guz, Uz, Rusça "Torki”)

Oğuz Yabgu Devletinden ayrılıp, Hazar Denizinin kuzeyinden geçen bazı topluluklar, 880'lerde Peçenekleri takip ettiler. 1030'da Kumanların baskısıyla Dinyeper'in batısına göç ettiler, 1065'te Tuna'yı geçtiler ve Bizans'a paralı asker oldular. Malazgirt Savaşında bunlar da saf değiştirdiler ve geri gönderildiler. 1068 kış mevsiminde aç kalmışlardı. Donmuş olan Tuna nehrini buz üstünde yürüyerek geçtiler, soğuktan ve salgın hastalıktan kırıldılar, kalanları da Peçenekler yok ettiler. Sadece Dobruca'nın deniz kıyısında oturanlar Hıristiyan oldular ve kendilerine "Gaga-Uz" dendi. Osmanlı fethinde (1388) Türkçe (Oğuz şivesi) konuşan, fakat Hıristiyan olan "Karvuna Despotluğu" ortadan kaldırıldı (millet devri değildi, ümmet devri idi, gayrimüslim sayıldılar).

 

KUMANLAR (Kıpçaklar, Comani, Rusça: “Polovtsi”)

Kalabalık kitleler halinde Altay Dağlarının kuzeyinde oturan Kıpçakların "kum" renginde saçları vardı (sarışın) ve "Kıpçak Hanlığı" (1098 - 1239) kurmuşlardı. Peçeneklerin peşinden bunlar da Batıya hareket ettiler, sürekli çarpıştılar ve 1091'de Peçenekleri Ege kıyılarında (Enez) yakaladılar ve kılıçtan geçirdiler. Sonuçta Kumanlar da Hıristiyan oldular: Kafkas Dağlarından geçenler (1118) Gürcü kralı Davit'e ve Gürcü Kilisesine tabi oldular ve Selçuklulara karşı savaştılar (Atrak Han). Macaristan'a ulaşanlar (1227-de) kitlesel vaftiz edildiler (Bortz Han) ve Katolik oldular. Bizans egemenliğindekiler, İkinci Bulgar Devletinin Tırnova'da yeniden kuruluşunda (Asen kardeşler) ve Wallachia'da Ulah Voyvodalığı'nın kuruluşunda (İvanko Basaraba) önemli rol oynadılar. Ukrayna topraklarının güney kısmında "Deşt-i Kıpçak" (Heyhat) at koşturanlar geleceğin "cossak" (kazak)'larını oluşturdular, fakat Slavca konuşmaya başladılar.

 

 




 



 

 



                                           










Bugünkü Ukrayna toprakları yüzyıllar boyunca değişik kavimlerin göç menzili olmuştur. Asya'dan Avrupa'ya göçler neredeyse 800 yıl sürmüştür. 5. yy'da HUN akınları ile başlamış ve 13. yy'da MOĞOL akınları ile son bulmuştur. Her ikisi de olağanüstü yıkıcı olmuş ve Dünya tarihine büyük felaketler olarakÇin kaynaklarında "Mong-Vu" diye geçen bu kavimler, Asya'nın en doğusunda, Pasifik kıyılarına yakın yaşamışlar, Altay Dil öbeğinden Moğolca konuşuyorlarmış. Türkçe ile akraba olmasına rağmen ayrı bir dil sayılmaktadır (Mançu, Tunguzca, Buryatça, Kalmıkça gibi). Kuzey Asya steplerindeki kavimler, batıdan doğuya şöyle dizilmişler: Ogur Türkleri, sonra Oguz Türkleri ve sonunda Moğollar ve bu sıra ile Avrupa'ya akın etmişlerdir.


Ayrı kabileler şeklinde yaşayan Moğollar ancak 13. yy başlarında, 1206'da, Börçigin oymağının Kıyat obasından Temuçin'in, kendini CENGİZ HAN (= cesur hükümdar) ilan etmesiyle tarih sahnesine çıkmışlar ve Dünya tarihinin en geniş karasal devletini, MOĞOL İMPARATORLUĞU'nu en kısa sürede kurmuşlardır. Çok sert ve acımasız mizaçlı Cengiz Han, katı disiplinli atlı ordusu ile binlerce kilometre uzaklara ulaşmış, mamur beldeler yıkmış, taş üstünde taş, gövde üstünde baş bırakmamıştır. 40 milyon insanın ölümüne sebep olmuştur (o zamanki Eski Dünya'nın % 11'ine tekabül eder). Harzemşahlı Celâleddin'i takip ederken Azerbaycan'a girmiş ve Kafkas Dağlarının kuzeyine 20,000 kişilik bir kol (Subitay Bahadır ve Cebe Noyan) göndermiştir. 1223 yılında, bugünkü Ukrayna'nın Donetsk yöresinde, Kalka (Kalchyk) nehri kıyısında [Melitopol kuzeyinde] Kiev Rus Knezliği ile Kumanların 80,000 kişilik müşterek ordusunu perişan etmişlerdir.


En büyük oğlu Cuci'ye en uzak diyarı (bugünkü Kazakistan ve Sibirya) vermişse de, Cuci attan düşerek babasından önce ölünce, onun oğulları Batu Han ve Orda Han fetihleri sürdürmüşlerdir. Ural Dağlarının batısı Batu Han'a kalmış ve 1237'de Müslüman Volga Bulgar Devletine son vermiş ve bütün Rus Knezliklerini (Novgorod hariç) haraca bağlamıştır. 1240'ta Ukrayna düzlüklerine inmiş, Kumanları dağıtmış ve Kiev'i yakıp yıkmıştır. Kiev Rus knezleri kuzeye kaçmışlar (Suzdal-Vladimir Knezligine), sonradan 1283'te Moskova Knezliği kurulmuş ve halefi olmuştur. Bugünkü tüm Ukrayna topraklarına (Kırım dâhil) hâkim olan Batu Han, Litvanya Grandüklüğünü ve Polonya Krallığını da haraçgüzar yapmış, akıncıları Tuna Bulgaristan'ına ve Macaristan'a ulaşmıştır.










Altın Orda'nın en uzun yaşayan varisi Kırım Hanlığı olmuş ve bugünkü Ukrayna topraklarında 342 yıl ayakta kalmıştır. Kurucusu, Cengiz Han soyundan gelen Hacı Giray Han olduğu için Giray Hanlığı da denmiştir. Uzun yaşamının esas sebebi, daha 1475'te Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı himayesine alınmasıdır ki, bu himaye 300 yıl sürmüştür. Gittikçe güçlenen Moskova Büyük Knezliği 1552'de Kazan Hanlığını, 1556'da Astrahan Hanlığını ortadan kaldırmıştır. Kırım Hanlığının koruyucusu sayılan Osmanlı İmparatorluğu fiilen Ukrayna topraklarına 300 yıl hâkim olmuş ve buradaki Türk-İslam nüfusunun savunması için askeri güç sarf etmiştir. Tatar süvarileri de Osmanlının Avrupa seferlerine katılmışlardır. Kırım kökenli tarihçilerimiz de (Halil İnalcık, İlber Ortaylı) Osmanlı Devletini bütün dünyaya en iyi şekilde anlatmışlardır.


















RUTENYA, LİTVANYA VE POLONYA

Bugünkü Ukrayna topraklarına Asya kökenli son kavimler göçü, Moğol saldırısı, 1240 civarında gerçekleşmiş ve Altın Orda Devletinin kurulmasıyla sonuçlanmıştı. 1242'de Kiev zapt edilmiş ve Kiev Rus Knezliğine son verilmişti. Fakat Batı Ukrayna topraklarında bazı Rus knezlikleri varlıklarını sürdürdüler ve Altın Orda vasalı oldular:

GALİCİA (Galiçya) Knezliği - 1124'te Rürik Hanedanının bir yan kolu olarak kurulmuş, 1199'da kuzeyindeki Volinya Knezliğini ilhak ederek Büyük Knezlik durumuna gelmiştir. Bugün küçük bir kasaba olan Galiç (Halych) Dinyester nehrinin kıyısına kurulmuştur (Lviv'ın 108 km güneyinde).

VOLHYNİA (WOLYN) Knezliği - 987 yılında yine Rürik Hanedanının bir yan kolu olarak bugünkü Belarus sınırı ile kısmen Polonya topraklarında (Chelmo) kurulmuş (Volinya Tepeleri) ve Lutzk kalesinden idare ediliyormuş. 1199'dan itibaren Galiçya-Volinya Krallığı denmeye başlanmış, 1272'de başkenti Lviv (Lvov) şehrine taşımışlar.

Bu knezlikler Kiev Rus Knezliği ile birlikte Ortodoks Hıristiyanlığı kabul etmişler ve Eski Doğu Slavca konuşuyorlarmış. Bu nedenle bunlara "Kızıl Ruslar" anlamında RUTHENİA (Rutenya, Lodomeria) denmiştir. Pripyat nehrinin kuzeyindeki sulak ormanlık alanda yaşayıp, aynı dili ve dini paylaşanlara ise "Beyaz Ruslar" veya "Beyaz Rutenya" demişler (bugün Belarus).

Galiçya-Volinya knezleri 1246'dan itibaren Altın Orda'nın vasalı ve müttefiki olarak, Polonya'ya karşı seferlere ve akınlara katılmışlardır [Moğol orduları Polonya içlerine çapul amaçlı üç büyük akın gerçekleştirmişler: 1240-41; 1259-60; 1287-88. Son iki akında Galiçya ve Volinya knezleri de yer almışlar]. Altın Orda Devleti 1300'den sonra zayıflayınca, Polonya Krallığı ile Litvanya Grandüklüğü ortaklaşa saldırmışlar ve Galiçya-Volinya devletini ortadan kaldırmışlar (1349). Galiçya topraklarını ve Lviv şehrini Polonya, Volinya topraklarını ise Litvanya ilhak etmişler.

LİTVANYA GRANDÜKLÜĞÜ (Lietuva = Litva; Lithuania; Tatarlar: Lipka)

Baltık Denizi kıyılarında, kumullar ve göller arasında yaşayan Lit kabileleri 1236 yılında birleşerek bir beylik (düklük) kurmuşlar ve pagan (çoktanrılı) inançlarını ısrarla korumuşlardır. Avrupa'da en son Hıristiyan olan ülkedir (1387). Slavlarla komşu olsalar da ayrı bir dil (Litvanca) konuşuyorlarmış. Düklük rezidansı Trakai gölündeki şato imiş, fakat Gediminas 1323'te başkentini Vilnius'a taşımış ve çevredeki Rus knezliklerini işgal ederek Pripyat bataklıklarına kadar genişlemiş (yani bugünkü Belarus toprakları). Oğlu Algirdas (1296-1377) 1362'de Kiev'i ele geçirmiş ve Gran Dük olmuş. Ondan sonra iktidara gelen "Büyük Vytautas” (Pol: Witold Wielki, 1350-1430) azami sınırlara ulaştırmış - Baltık Denizinden Karadeniz'e kadar (bugünkü Odesa civarı) - 1399. Fakat bu durum uzun sürmemiş - Tatarlara yenilmiş ve Karadeniz irtibatını kaybetmiş.

Algirdas'ın oğlu Jogaila (1362-1434) ise 1385'te Polonya tahtının varisi 12-yaşındaki Jadwiga ile evlenmiş, Katolik olmuş ve kral Wladyslaw II Jagiellon adıyla Jagiellon Hanedanını kurmuş [Ölümünden sonra 10-yaşındaki oğlu Wladyslaw III tahta çıkmış, 20 yaşında Macaristan kralı da olmuş ve 1444'te Osmanlıya karşı Haçlı Seferine sürülmüş. Fakat Varna sahrasında mağlup olmuş ve hayatını kaybetmiş - Wladyslaw Varnenchik].

Doğuda yükselişe geçen Moskova Büyük Knezliği karşısında aciz kalan Litvanya, gittikçe güç kaybetmiş ve 1569'da Polonya ile ortak devlet kurmuş (commonwealth) - Lublin Antlaşması. Litvanya asilzadeleri Katolik olarak zaman içinde Polonyalaşmışlar, fakat Ortodoks Slav tebaa baskı altında kalmış. Ancak 1596'da Brest synodunda Roma ile "Union" kararı alınmış - şeklen Katolik Papa'ya bağlı, fakat ibadetlerde eski Ortodoks usulü devam etmiş ("Unionist" veya Greko-Katolik).



POLONYA (Polska; Poland; Osm: Lehistan)

Karpat Dağları ile Baltık Denizi arasındaki geniş düzlüklere göç eden Batı Slavlardan Wislanie ile Polanie kabileleri birleşerek 963 yılında, Kutsal Cermen İmparatorluğuna bağlı bir prenslik kurmuşlar ve 966 yılında Hıristiyanlığı kabul etmişler. I. Boleslav 1024 yılında bağımsız kral olmuş ve "Piast" Hanedanı 1370 yılına kadar hüküm sürmüştür. Varis bırakmadan ölen son kral III. Kazimierz yerine "Sejm" (asilzadeler meclisi) dışarıdan kral seçmeye başlamış ve gücünü arttırmıştır. Kanunları, vergileri ve kralları seçen sejm'de her üyenin veto hakkı varmış - "asilzadeler demokrasisi". 1648'den sonra devlet zayıflamış, dış müdahaleler başlamış ve 18. yüzyılda üç kez komşuları (Rusya, Avusturya ve Prusya) arasında taksim edilmiş ve en son 1795'te tarihten silinmiş. 1918'de söz konusu bu üç imparatorluk yenilince Polonya yeniden kurulmuş. 1569'da Polonya Krallığına intikal eden Litvanya ve Rutenya toprakları da aynı taksime maruz kalmışlar.

Polonya Krallığı parçalanmadan önce bugünkü Ukrayna topraklarının yarısına [Kiev dâhil Dinyeper nehrinin sağ (batı) yakasına] hakim imiş. Kırım Tatarları ile sürekli mücadele etmiş ve Osmanlı İmparatorluğu ile üç büyük savaşa tutuşmuş (1620-21; 1672-76; 1683-99). Tatar akınlarında (1500 civarı) Galiçya'da esir edilen Roxolane, Osmanlı Sarayına satılmış ve Haseki Hürrem Sultan olarak ün yapmıştır.
















 

 

 

İKİ İMPARATORLUĞUN KISKACINDA:

RUSYA VE OSMANLI İMPARATORLUKLARI

     Söz konusu iki imparatorluk Rusya İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu'dur. Bunlar eşzamanlı doğmuşlar ve eşzamanlı tarihe karışmışlardır. İkisi de, parçalanmış beylikler/ knezlikler arasında önemsiz bir beylik/ knezlik olarak, 1286/ 1299 yıllarında kurulmuş, cevval beyler/ knezler yönetiminde güçlenmiş ve diğer beylikleri/ knezlikleri dil ve din bakımından türdeş devlet çatısı altında birleştirmiştir. Kendi bölgesindeki komşu devletleri (Bizans/ Altınordu) zaman içerisinde yenmiş, yutmuş ve imparatorluk mertebesine yükselmişlerdir. Bütün imparatorluklar gibi din ve dil bakımından farklı tebaalarına serbesti tanımışlar ve hoşgörülü davranmışlardır.

     Bugünkü Ukrayna topraklarının sadece 400 km kuzeyinde, düz bir arazide gelişen Rusya Devleti, doğal bir yayılma sonucu "U + kraine" (Rus: uç-il) dediği bu ülkeyi de bünyesine katmıştır. Ukrayna'nın isim babası Rusya'dır. Dil akrabalığı (Eski Doğu Slavca) ve din birliği (Ortodoks Hıristiyanlık) asimilasyonu kolaylaştırmıştır.

     Osmanlı Devleti ise çok uzakta (Anadolu'da) gelişmiş, deniz aşırı (Karadeniz'in güneyinde) sayılır. Fakat onun da, dil ve din akrabalığı bulunan bir doğal müttefiki (Altınordu Devletinin uzantısı olan Kırım Hanlığı) neredeyse 500 yıl Ukrayna'nın güney yarısına hükmediyormuş. 1441 yılında Altınordu'dan bağımsız olarak ayrılan Kırım Hanlığı, daha 1475'te Osmanlı'ya bağımlı (vasal) olmuş ve koruması altına girmiştir. Burada bir "tampon" devlet söz konusudur. Rusya'nın genişlemesine karşı bu tamponu koruma mecburiyetinde olan Osmanlı, 300 yıl sonra, 1774'te Kırım'ı kaybetmiş ve daha 150 yıl Rusya ile direkt mücadele etmiştir. Birinci Cihan Harbi iki imparatorluğun da sonu olmuş - 1917'de önce Rusya tarihe karışmış, beş yıl sonra da, 1922'de Osmanlı Devleti onun akıbetini takip etmiştir.

 

MOSKOVA KNEZLİĞİ (Muscoviti, Moskof)

 

1547 yılına kadar Rusya diye bir tabir yokmuş. Sadece İsveç kökenli vareg (viking) denen beyler, bu topraklardaki Doğu Slavları, "Rus" tabir ettikleri beylikler şeklinde organize etmişler. Hepsi de Rürik Hanedanından akraba (kardeş çocukları) imiş. Hatta bir dönem, rotasyon usulü, kıdem sırasına göre knezlikleri değiştirmişler, fakat sonra vazgeçmişler.

     "Veliki Novgorod" Knezi "Aziz" Aleksandr Nevski (1220-1263) 1240'ta İsveç'e karşı Neva nehrinde (bugün Petersburg'da denize dökülür) zafer kazanmış. 1242'de de Çudskoe (Peipus) gölü buzu üzerinde Töton Şövalyelerini yenmiş ve en kıdemli sayılan Suzdal-Vladimir Knezi olmuş. Onun 1263'te ölümünde küçük oğlu Daniel, Vladimir şehrinin 200 km batısında, Moskova nehri kıyısındaki yerleşime taşınmış ve 1286'da knezlik ilan etmiştir. Oğlu Yury, 1326'da Ortodoks Rus Metropolitliğini buraya taşımış ve 1328'de Vladimir Büyük Knezi olmuştur. I. İvan (Kalita), Altın Orda Hanı tarafından bütün Rus knezliklerinin vergilerini toplama yetkisi almış ve müthiş zengin olmuş. Ardılları da yakın knezlikleri satın almışlar veya işgal etmişler. Dmitri Donskoy ilk defa Tatarları yenmiş (1380, Kulikovo). III. İvan ("Büyük") bütün Rus knezliklerini bünyesine katmış (1505) ve genişlemiş topraklarına Rusya (Rossiya) demiş. Onun torunu IV. İvan "Grozni" (Korkunç İvan, hd. 1533 -1584) Kazan Hanlığını fethetmiş (1552), Astrahan Hanlığı 1556'da savaşsız teslim olmuş. Dindar ve gaddar olan IV. İvan boyarları sindirmiş (3,000 kişi öldürtmüş), Novgorod'u yerle bir etmiş ve öz oğlunu bizzat öldürmüştür (1581). 1547 yılında kendini "çar" ilan etmiş ve törenle taç giymiştir.

     Fakat ölümünden sonra özürlü oğlu I. Fyodor'un çocuğu olmamış ve 1598'de Rürik Hanedanı son bulmuş. 15 yıllık Fetret Devrinden (1598-1613) sonra, asilzadeler kendi aralarından Mihail Romanov'u (1613- 1643) çar seçmişler ve Romanov Hanedanı Şubat 1917 Devrimine kadar sürekli yükselerek devam etmiş. Torunlarından I. Petro (Büyük veya "Deli") (hd. 1682-1725) 1721'de kendini "imparator" ilan etmiştir. Alman asıllı prenseslerle evlenmişler, kadınlara veraset hakkı (" konsort") tanımışlar [18. yy'da dört imparatoriçenin (1. Katerina, Anna, Elizaveta, 2. Katerina) ikisi yabancı asıllı imiş] ve Romanov-Gottorp Hanedanı denmeye başlanmış.

     Osmanlı-Rusya ilişkileri 1492 yılında Mengli Giray aracılığıyla başlamış ve İstanbul'a III. İvan'ın ilk sefiri gelmiş. Fakat Volga nehrini takip eden Ruslar Hazar Denizine (Astrahan) inmişler ve İran ticaret yolunu açmışlar, Karadeniz - Orta Asya ticaret yolunu kesmişler. Kırım Hanları Osmanlı'dan yardım istemiş ve Sultan 2. Selim'in sadrazamı Sokullu Mehmet Paşa Azak-Astrahan Seferine çıkmış (1568-1570). 30,000 kişiyle Volga-Don Kanalı kazılmış, fakat bitirilememiş, Astrahan’daki Rus kalesi de alınamamış.

     Osmanlının topçu ve cephane desteği ile Devlet Giray Han 1571'de Moskova'ya akın yapmış (ünlü "Moskova Yangını"), fakat ertesi yıl, “Molodi Savaşı”nda (1572, Moskova'nın 40 mil güneyinde, Oka nehri kıyısında) Kırımlılar durdurulmuş. Osmanlının doğrudan katıldığı savaşlar 17. yy'da Ukrayna topraklarında başlamış. İlk savaş, 1676-81 yılları arasında Çehrin Seferi başarılı olmuş, Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa "Kazak Hetmanlığı"nın merkezi Çehrin (Çigirin) Kalesini 1678'de fethetmiş, fakat Kiev'e ulaşamamış. Bunu daha 10 Osmanlı-Rus Savaşı (toplam 12 oluyor) izlemiş (Birinci Cihan Harbi dâhil) ve kademe kademe Rusya, Ukrayna topraklarına yerleşmiş, hatta Balkanlara kadar inmiş. Kırım Hanlığını 1774'te işgal, 1783'te ilhak etmiştir. Polonya-Litvanya Krallığına da saldırarak Batı Ukrayna topraklarını da kendisine bağlamıştır.

     Osmanlı Sultanlarından 2. Bayezid (1484) ve Kanuni Süleyman (1538) bugünkü Ukrayna'nın güney-batı topraklarına (Yedisan ve Bucak) ayak basmışlar ve fethetmişlerdir. Sultan Genç Osman (1621, Hotin Seferi) ve Avcı Mehmet (1673, Kamaniçe Seferi) Polonya'ya ait Podolya topraklarının fethine katılmışlardır.

 


 












UKRAYNA ve KAZAKLAR

     

Bunlar ayrı bir ırk veya kavim değildir, sadece ortak yaşam biçimleri ve davranış özellikleri olan topluluk sayılırlar. Sadece Ukrayna'ya has da değiller, Güney Rusya ve Kuzey Kafkasya'da da yaşarlar. En belirleyici vasıfları herhangi bir devlet otoritesine tâbi olmadan bağımsız bir hayat sürmeleridir. Kendi geçimlerini kendileri sağlar, kendi güvenliklerini de silahlanarak ve savaşarak garantiye alırlar. Her birey çocukluktan itibaren savaşçıdır ve daimi tetiktedir. Demokratik seçimlerle genel kurulda ("rada") "ataman" (hetman) seçerler veya değiştirirler. Otlaklar ortak mülkiyettir, kimseye vergi vermezler. Temel uğraşları avcılık ve balıkçılıktır, evlerinin önünde kümes hayvanları ve sebze bahçeleri bulunur, fakat tahıl ekip biçmezler, tarlada çalışmazlar. İkinci uğraşları yağmacılık, talan ve vurgundur. Acımasız katiller olarak davranırlar. Üçüncü uğraşları ise paralı askerliktir - parayı veren çarların ve kralların (bazen de hanların ve sultanların) emrinde savaşırlar, ölümden korkmazlar.

 

"Kazak" kelimesinin kökeni                                                                                                                      

Kuman-Kıpçak dilinde "kos-sak" (hür, bağımsız adam) demektir ki, gerçek ilk kökenlerine işaret eder. Fakat yazılış-okunuşunda farklılıklar doğmuştur. Latince ile yazan Polonya-Litvanya ve Avrupalılar "cossack" şeklini benimsemişlerdir. Kiril alfabesi kullanan bugünkü Ukraynalılar "kosak/ kozak" derken, Ruslar "kazak" (Rusçada vurgusuz ilk "o" bizim "a" gibi okunur) telaffuzunu tercih etmişler ve Osmanlı da onlardan alıntılamıştır. Fakat Ruslar, Asya kıtasındaki Müslüman "hür adamları" ayırt etmiş ve onlara "kazah" demiştir (bugün Kazahstan).

       Avrupa kıtasındaki Hıristiyan "kazak"ları ise coğrafi kriterlere göre gruplandırmışlar: Güney Rusya'da "Don Kazakları" [Ağnad Kazakları] en kalabalık gruptur. "Kuban Kazakları", "Terek Kazakları", "Volga Kazakları", "Ural (Yayık) Kazakları" gibi. Osmanlı-Rus Savaşlarında bunlar Kafkasya cephesinde savaşmışlardır.

     Polonya-Litvanya etkileşim alanında "Dinyeper Kazakları" [veya "Osmanlı Sultanına mektup yazan Zaporog Kazakları" (İlya Repin, 1891)] diğer önemli grup sayılırlar. Osmanlı bunları "Potkalı Kazakları", "Sarıkamış Kazakları", "Barabaş Kazakları" şeklinde tarif etmiştir. Esasen bugünkü Ukrayna topraklarında bu gruplar faaliyet göstermiştir.

     Dinyeper (Özi) nehri eskiden beri seyrüsefere uygun değildi, çünkü orta kısmında nehir yatağı sert kayalarla dolu, çağlayanlar şeklinde girdaplar oluştururdu - 80 km'de 9 çağlayan art arda dizilmişti. Slavca "porog" (= eşik) denmiştir (Avrupalılar "rapids" derler). Bolşevik yıllarında Dinyeper üzerine 6 baraj yapılmış ve "eşikler" su altında kalmış, bugün görülmemekte. "Eşikler sonrası" (= za-porogi > Za-porojiye) nehir durgunlaşır ve uzun bir adanın ("potkalı" = "Hortitsiya") iki yanından dolaşır. Ünlü Zaporojiye Kazakları bu adayı mesken tutmuşlar ve kısa yoldan Karadeniz'e açılarak kıyıları talan etmeye başlamışlardır.

     Karadeniz'i güvenli içdeniz sayan Osmanlı, Kazak akınları karşısında şaşırmıştır. İstanbul Boğazını bile aniden (Yeniköy) basmışlardır. 30-40 kişilik, "şayka" tabir edilen, dar-uzun ve yayvan kayıklar kullanmışlar. Karadeniz'e askeri donanma sevk edilmiş ve Lehistan'a iki savaş (1621, Hotin Seferi; 1672, Kamaniçe Seferi) açılmış. Sonunda Osmanlı ordusu Dinyeper üzerindeki üslerini tahrip etmiş ve başşehir ilan ettikleri Çehrin (Çigirin) Kalesini ele geçirerek yıkmıştır (1678). Bu savaşa Rusya doğrudan katıldığı için "Moskof Seferi" denmiştir. Çünkü daha 1648'de Bohdan Hmelnitski adındaki hetman Polonya'ya karşı isyan etmiş ve 1654'te Rusya Çarlığına bağlanmıştı - KAZAK HETMANLIĞI (1649-1764).

                                                                                                                                                           Fakat 1667 "Andrusovo Antlaşması" ile Polonya ve Rusya anlaşmışlar ve Ukrayna topraklarını bölüşmüşler: Dinyeperl'in sağ-kıyısı Polonya'ya, sol-kıyısı Rusya'ya. İhanete uğradıklarını anlayan Kazaklar, Osmanlıdan himaye istemişler (hetman Doroşenko, Bohdan Hmelnitski'nin oğlu Yuri, hetman Filip Orlik gibi).

      Kazaklar Rusya'nın başına da belâ olmuşlar ve büyük köylü isyanlarına önderlik etmişlerdir (Stenka Razin, 1670-72; Kondrati Bulavin, 1707-08; Emelyan Pugaçov, 1773-75). Çariçe 2. Katerina 1775'te Kazak Hetmanlığı’nı dağıtmış, bütün Kazakları düzenli asker yazmış ve emir komuta altına almıştır. Rusya Çarlığına uzun yıllar hizmet eden, masum Müslüman sivillere inanılmaz vahşetler yaşatan, korkunç çapul yapmış olan Kazak ordu birlikleri, ancak 1918'de Kızılordu tarafından lağvedilmişler. Fakat 2014 ve 2022 Ukrayna müdahalelerinde Kuban Kazakları tekrar gönüllü birlikler oluşturmuşlardır.

 

Kazakların menşei                                                                                                                                      

İlk nüvesi 12.-13. yy Kuman-Kıpçak istilasına dayanmaktadır. Altay Dağlarının kuzeyinden yola çıkan bu göçmen kavim Oguz Türklerinden sayılırmış. Merkezi bir güçlü devlet kuramamışlar, küçük küçük hanlıklara parçalanmışlar. Şamanist olan Kıpçaklara Avrupa'da Kumanlar (Comani) denmiş ve Kiev Rus Knezliği ile iyi geçinmişler. Ortodoks Hıristiyanlığı ve Hıristiyan adlarını onlardan almışlar. Kilise Slavcası nedeniyle Slavca konuşmaya başlamışlar. 1227'de ve 1240'ta Moğollara karşı birlikte savaşmışlar, fakat yenilmişler. Altın Orda Devleti'nin güçlü olduğu yıllarda varlık gösterememişler, fakat zayıflayınca, üç Tatar Hanlığı (Kazan, Astrahan, Kırım) arasında sahipsiz boşluklar doğmuş. Bu boşluklarda Kuman-Slav komünleri kendilerini otonom idare etmeye başlamışlar. Rusya'dan ve Polonya'dan firar eden serf köylüler ("mujikler"), hatta Karadeniz limanlarından kaçan kürek mahkûmları da bu komünlere katılmışlar.

     Günümüzde Ukrayna milliyetçileri "kazak" unsurunu göklere çıkartırlar, cesur savaşçılar olarak yüceltirler. Kendi tarihlerini de çok kısa tutarlar - Kazak Hetmanlığı ile başlatırlar (15 yy). Oysa bu toprakların çok eski bir geçmişi vardır, ancak ırkların ve kavimlerin muazzam karışmasından ibarettir.                                                                                                                                                 

 



 


 

 



 





 

 

 

                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                

UKRAYNA VE OSMANLI

 

"Ukrayna" bütün dünyanın gündeminde. Yazılı ve görsel basın çok sayıda haber ve yorum yayınlamakta. Fakat dikkatimi çeken bir husus var - bu topraklardaki Osmanlı egemenliğinden (ki 337 yıl sürmüştür: 1475 - 1812) hiç bahsetmiyorlar. Bana göre bilerek görmezden geliyorlar ve kasten yapıyorlar. Çünkü Dünya medyası tek merkezden talimat alıyor. Bari gücüm yettikçe ben açıklayayım:                                                                                                                                                                           

 

1475-

Fatih Sultan Mehmet, Gedik Ahmet Paşa komutasındaki donanmayı Kırım Yarımadasına gönderdi ve güney kıyılarındaki Cenevizlilere ait Kefe (Kafa, bugün Feodosiya) kalesini fethetti. Müslüman Kırım Hanlığını (Giray Hanlar) da Osmanlıya bağladı. Çünkü bu Hanlık kuzeyden üç Hıristiyan devletin baskısı altındaydı:

 

1) Polonya Krallığı (Osmanlı Lehistan demeyi tercih etti). Katolik mezhebinden olup, başşehir Lvov/Lviv idi.

 

2) Litvanya Grandüklüğü (Lietuva, Kırım Türkleri "Lipka" diyorlardı). “Uniat” Kilisesini benimsemişlerdi, yani Papa'nın üstünlüğünü kabul etmişler, fakat eski Ortodoks ibadetlerini sürdürüyorlardı. Bunların başşehri Vilnius idi.

 

3) Moskova Grandüklüğü (Moskva; Moskof, henüz Çarlık olmamıştı). Daha kuzeydeki 10-12 Rus prenslikleri arasında güçlenmiş ve hepsini birleştirmiş, güneye ve doğuya doğru sürekli gelişiyordu. Parçalanmış Altınordu Devleti'nin kalıntısı olan Kazan Hanlığını (1552'de) ve Astrahan Hanlığını (1556'da) da ortadan kaldıracaktır.

Litvanya da Moskova'nın baskısına dayanamadı ve Lüblin Antlaşmasıyla (1569'da) Polonya ile birleşti, yani Lehistan'a dâhil oldu.

 

1484-

Fatih'in ardılı Sultan 2. Bayezid karadan sefere çıktı, Tuna nehrini aştı ve Moldova'ya ait Kili ve Akkirman Kalelerini aldı, Akkirman Sancağını kurdu.

 

1492-

Kırım Hanları Dinyeper (Özi) ile Bug (Aksu) nehirlerinin Karadeniz'e döküldükleri yere stratejik Özi Kalesini inşa ettiler.

 

1538-

Kanuni Sultan Süleyman daha ileri gitti, Bender Kalesini inşa ettirdi ve iki bölge kurdu: "BUCAK" (Tuna ile Turla/ Dinyester arasında) ve "YEDİSAN" (Dinyester ile Özi/ Dinyeper arasında).

 

1570-

Sultan 2. Selim, Nogay Orda’sından Bucak Tatarları ile Yedisan (Yedi aşiret) Tatarlarını buralara iskân etti.

 

1672-1676

Sultan 4. Mehmet (Avcı) döneminde Fazıl Ahmet Paşa Lehistan'ın elindeki Kamaniçe (Kamyanets-Podilski) Kalesini aldı ve "Podolya" Eyaletini kurdu. Bu eyalet 28 yıl doğrudan Osmanlının idaresinde kaldı.

 

1678-

Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Kiev'in 250 km güneyindeki Çehrin (bugün Çigirin) Kalesini kuşattı ve aldı.

 

1711-

Rus Çarı 1. Petro ("Deli Petro") Boğdan (Moldova) üzerinden saldırdı, Prut Muharebesinde Baltacı Mehmet Paşa'ya yenildi, işgal ettiği yerleri ve Azak (Azov, Tana) Kalesini iade etti.

 

1774-

Çariçe 2. Katerina Kırım Yarımadasını işgal etti, Rusya'ya bağladı, fakat 1783'te tümden ilhak etti. Kırım Hanlığı ortadan kalktı.

 

1788-

Çariçe 2. Katerina'nın emriyle Prens Potemkin ünlü Özi Kalesini kuşattı ve ele geçirdi. Osmanlı tarihinde unutulmayan katliam yaptı - 25,000 sivil katledildi - ÖZİ KATLİAMI. Haberi İstanbul'da alan Sultan 1. Abdülhamit felç (nüzûl) geçirdi ve öldü.

 

1792-

Yaş Antlaşmasıyla "Yedisan" Ruslara geçti. Burada "Nova Rossiya" eyaleti kuruldu ve Odesa liman şehrinin temelleri atıldı.

 

 

1812-

Bükreş Antlaşmasıyla Tuna nehrinin kuzeyinde kalan "Bucak" arazisi de Rusların eline geçti ve Basarabya Guberniyası kuruldu. Osmanlı Devleti de "bugünkü Ukrayna" topraklarından çekilmiş oldu.

 

 

 

 

 

UKRAYNA TOPRAKLARINDAN EDİRNE'YE

 

     "Bugünkü Ukrayna topraklarından" demek daha doğru, çünkü 16. ve 17. yüzyıllarda Osmanlı oralara "Ukrayna" demiyordu. Söz konusu toprakların bütün güney sahilleri Kırım Hanlığına aitti ve bu Hanlık ta 300 yıl (1475 - 1774) Osmanlı'ya tâbi idi. 100 km kuzeyde ise sahipsiz "Kıpçak Bozkırı" (Deşt-i Kıpçak) başlıyordu. Buralarda Kıpçaklar, "cossak" (Türkler "kazak" şeklinde telâffuz ettiler), yani "hür adamlar", "başına buyruk insanlar" at koşturuyordu. Burası "Vahşi Batı" gibiydi. Hıristiyanlığı kabul etmiş Kumanlar (Kıpçaklar) ile kuzeyden gelen kaçak serfler ve mahkûmlar kendilerine "hetman" (ataman) seçerek yaşıyorlardı.

     Her yıl Kırım Hanlığına bağlı silahlı Tatar çeteleri bu topraklara çapul akınları yaparak genç kız ve erkekleri esir alıyorlar, aracı tüccarlar sayesinde İstanbul esir pazarlarına gönderiyorlardı. 15 - 18 yaşındaki bakireler paşaların konaklarını ve sultanın haremini dolduruyorlardı. Bazılarının şansı yaver gidiyor ve padişahın has kadını (haseki) olup, erkek evlat doğurduktan sonra "valide sultan" bile olarak Harem'e, hatta Devlete hükmediyorlardı. Fakat Saraydan dışarı çıkamıyorlar, ancak Edirne Sarayı ve bahçeleri bunları doğa ile buluşturabiliyordu.

 

     HÜRREM SULTAN bunlara ilk örnek oldu. Zekâsı ve cesaretiyle "Kadınlar Saltanatı" yıllarını (1534-1656) [Ahmet Refik Altınay, 1916] başlattı. Bugünkü Batı Ukrayna'da, Lehistan'a tâbi Lviv/ Lvov şehrinin 75 km güneyindeki Rohatyn kasabasında, Ortodoks bir papaz ailesinde, ~1502 yılında dünyaya gelmişti. Adı Nastia Lisovska idi, fakat Rokselana olarak bilindi. 15 yaşlarında kaçırıldı ve İstanbul'un "Avrat Pazarı’nda satıldı. Roma döneminden kalma "Arcadius Sütunu" (M.S. 408) önündeki meydana, Haseki Sultan olduktan sonra, Mimar Sinan'a 1538'de yaptırdığı Haseki Külliyesi, kimsesiz ve aciz kadınlara barınak ve parasız tedavi sunmuştur.

     Genellikle kış aylarını Edirne Sarayında, Kanuni Süleyman ile geçiriyordu, çünkü yaz aylarında padişah uzun askeri seferlere çıkıyordu. Tunca nehri, Tavuk Ormanı ve çiçek bahçeleri kendi memleketini hatırlatıyordu. 1558 yılında, ilkbaharla birlikte Edirne'den İstanbul'a döndüler ve hastalandı - ateş ve titremeyle yatağa düştü ve 15 Nisan'da vefat etti. Süleymaniye Camii'nin haziresine gömüldü, Kanuni Süleyman, yine Mimar Sinan'a muhteşem türbe yaptırdı ve kendisi 8 yıl daha yaşadı.

 

     HATİCE TURHAN SULTAN: Hürrem Sultan'dan 125 yıl sonra, 1627 yılında, bugünkü Ukrayna'nın doğusunda (Harkiv/ Harkov bölgesi) Nadya adında bir Rus kızı dünyaya geldi. Bu bölgeye "Sloboda Ukraine" (sloboda = hürriyet; u + kraine = uç-il) deniyordu, çünkü Rusya'dan kaçanlar burada hürriyetlerine kavuşuyorlardı. Şehirleşme henüz başlamamıştı (ancak 1765'te Rusya'ya bağlı "Slobodskaya" vilayeti kuruldu). 15 yaşlarındaki Nadya ve erkek kardeşi de Tatar esirciler tarafından kaçırıldılar. Nadya İstanbul'da satıldı, Kösem Sultan'a hediye edildi ve Hatice Turhan adını Kösem koydu.

     25 yaşındaki Sultan İbrahim yeni tahta oturmuştu, fakat yıllarca Kafes'te sürekli öldürülme korkusuyla yaşamış, iktidarsız olmuş, kadınlara ilgi göstermiyordu. İlk başarılı olduğu cariye Hatice Turhan oldu ve bir erkek çocuk (2 Ocak 1642'de) doğurdu. Küçük şehzade Mehmet, Osmanlı soyunu devam ettirdi. 6 yaşında, annesinin kucağında tahta oturtuldu. Fakat babaanne Kösem devlet işlerini ve kendi rüşvet ağını devam ettirmek isteyince, bir gece Harem'de basıldı ve öldürüldü (2 Eylül 1651).

     Osmanlı İmparatorluğu'nun yönetimi tam yetkili naibe Hatice Turhan Sultan'a kaldı. En uzun (32 yıl) valide sultanlık yaptı ve "Kadınlar Saltanatı’nın sonunu getirdi. Edirne Sarayını da çok sevdi, buradaki Dolmabahçe Kasrı'nı ve Şehvar Havuzunu kendisi yaptırdı. Oğlu ve torunlarıyla bu ortamda mutlu oldu ve o da 56 yaşında (4 Ağustos 1683) Edirne Sarayında vefat etti. Hayatta iken Eminönü'ndeki Yeni Cami'yi tamamlatmış (1665) ve yanına İstanbul'un en geniş türbesini yaptırmıştı. Oğlu (4. Mehmet), iki torunu (2. Mustafa ve 3. Ahmet) ve iki de torun çocuğu (1. Mahmut ve 3. Osman) toplam 5 padişah bu son güçlü Valide Sultanın yanında yer almaktalar. Murat Bardakçı'ya göre Osmanlı tarihinin "Demir Leydi’si" olup, Hürrem Sultan'dan ve Kösem Sultan'dan daha etkili olmuştur.

 




 




 


  

SULTANIN DAYISI

 

     Osmanlı Sultanlarının özel yaşamlarını, bedensel ve ruhsal rahatsızlıklarını incelerken, sosyal olgunlaşmalarında çok önemli bir eksiklik fark etmiştim. Aile ortamları tek kanatlı gibiydi: anne tarafından hısım akrabaları yoktu. Yani anneanne ve dede, teyze ve dayıları bulunmuyordu. Çünkü anaları hep kaçırılmış, esir pazarlarında dolaştırılmış, doğurup büyüten ebeveynlerinden ve kardeşlerinden koparılmışlardı. Bizim şehzadeleri Sarayda doğurup emziren valideleri aslında yalnız ve kimsesiz kişilerdi. Belki de bu nedenle bizim sultanlarımız analarına aşırı düşkün ve duygusal bağımlı yetişiyorlardı. Yani kendilerini karşılıksız seven sadece valideleri oluyordu. Sırası gelip tahta oturunca da "valide sultanlar" el üstünde tutuluyor, Harem onlara teslim ediliyor, hatta Devlet işlerinde en güvenli danışman olabiliyorlardı. Onların bu duygularını istismar eden bazı ihtiraslı analar da şirazesinden çıkarak Devleti kullandılar ve düzeni yozlaştırdılar - "Kadınlar Saltanatı".

     Hoş, Osmanlı şehzadelerinin baba tarafı vardı, amca ve halaları oluyordu, fakat bu ilişkiler de sakattı. Çünkü erkekleri (amca ve amca çocukları) rakip olarak görüyorlar ve korkuyla yetişiyorlardı. Velhasıl güven ve sevgi duyacakları aile ortamından yoksun idiler.

     Osmanoğulları bu kişilik yetiştirme tarzını Cumhuriyete kadar hep sürdürdüler. Fakat her kuralın bir istisnası oluyordu. Osmanlı tarihinde bir Sultanın (4. Avcı Mehmet) öz dayısı çıktı ortaya. Yani bugünkü Ukrayna'nın kuzeydoğu topraklarından kaçırılan Hatice Turhan Sultan'ın küçük erkek kardeşi de kaçırılmış, birbirlerinden ayrı ve habersiz İstanbul esir pazarında satılmıştı. Reşat Ekrem Koçu'dan nakledeyim:

"İstanbul'da, Divanyolu'nda "Manav Güzeli Yusuf" adında bir çocuk, büyük şehrin bir şöhreti olmuştu. Hakikaten Yusuf Peygamberin güzellikte ikinci nüshası olan bu çocuğu görmek için, en ağırbaşlı kimseler dahi, dükkânına bir kere uğramışlardı." Eski Saray'dan Topkapı Sarayı'na giderken Valide Sultan'ın da içine doğmuş ve kapalı arabanın perdesini aralamıştı. Hemen emir vermiş ve cebren Saraya getirmişler.

"...Valide Sultan dairesinde, şöyle bir sahne geçti:

Turhan Sultan: Oğlum, senin memleketin neresi? Diye sormuş. Manav Güzeli: Çok uzaklardan Sultanım, beni Tatarlar kaçırıp getirdiler, demiş.

- Sağ bacağında bir nişanın var mı?

- Beli Sultanım, vardır. Ben küçücük iken, kurt ısırmış.

- Ben senin ablanım! Diye feryat ederek kollarını açan Turhan Sultanın haşmetlû ağuşuna Manav Güzeli atılmıştı.

Turhan Sultan, güzel kardeşinin yıllarca tahsil ve terbiyesiyle meşgul oldu. Akli kadın idi, onu Devlet kapısına sokmadı. Evvelâ kendisinin hususi işlerinin kâhyası yaptı, sonra ticaret hayatına."

     Turhan Sultan kardeşi adına Rumeli Kavağı'nda Valide Camii diye bir cami yaptırmıştır. Bugün “Yusuf Ağa Camii” deniyor. Halâ mevcut olan bu mabet, Dere Sokak ile Köprü Sokağın birleştiği yerdedir. Yusuf Ağa evlenmemiş, mütevazı bir hayat sürmüş, kendi parası ile Tophane'de, "Aralık Mescidi" adında bir mescit yaptırmıştır. Salıpazarı rıhtımı yapıldığında Nusretiye Camii'nin sol tarafında kalmıştı. Hiç gereği yokken 1957'de yıktırıldı. Mescidin banisi Yusuf Ağa Hicri 1100 (miladi 1688/89) tarihinde ve ablası Turhan Sultan'dan 6 sene sonra ve Sultan Avcı Mehmet'in hal' edilmesinden 1 yıl sonra vefat etti. Kabri Eyüp'te, Sultan Reşat ile Feridun Paşa Türbesi arasındaki mezarlığın takriben orta yerindedir. Küçük şâhidesinin kitabesi şudur: "Merhume Valide Sultanın karındaşı Yusuf Ağa'nın ruhu için Fatiha", sene 1100. [Eyüpsultan Belediyesi].

     Görüyorsunuz, koskoca Devlet-i Âliyye'yi fiilen idare eden "Demir Leydi" benzetmeli Valide Sultan'ın karındaşı, ablasının türbesinde değil, fakat mübarek bir mezarlıkta mütevazı kabirde yatmaktadır. Genç yaşta İslam'ı benimsemiş olan bu abla-kardeş, bir daha memleketlerine dönmemişler ve ailelerini aramamışlardır. Hıristiyan veya Musevi olarak doğmuş olan bütün haseki sultanlar ve valide sultanlar da İslam topraklarında yatmaktadırlar.

  


 

UKRAYNA CUMHURİYETİ (1917-1921)

 

     1648'den itibaren Rusya'nın bir eyaleti olan bu topraklarda "kazak hetmanlara" yerel otonomi ve soyluluk unvanları tanınmıştı. Çariçe 2. Katerina ise bu otonomiyi iptal etti ve bütün Kazakları özel statülü ordusuna süvari birlikleri yaptı. Osmanlıdan ve Polonya'dan fethettiği yeni toprakları ise Ukrayna'ya kattı. Dolayısıyla Rusya çarları sayesinde Ukrayna Karadeniz'e ulaştı ve batıda "Ruthenia"ya (Kızıl Rusya) doğru genişledi.

     Fakat Birinci Dünya Savaşında "Rus Devrimi" ile en erken çöken imparatorluk Rusya oldu, "çarlık" lağvedildi ve diğer uluslar ile birlikte Ukrayna da, önce "otonomi" (27.06.1917), sonra "cumhuriyet" (20.11.1917) ve "bağımsızlık" (22.01.1918) kazandı. İşte bu süreçte ilk defa "Ukrayna" adı ortaya çıktı, bayrağı ve arması tanıtıldı.

     Kiev'deki "Central Rada'nın (rada = meclis) başkanlığını akademisyen ve tarih profesörü Mihaylo Hruşevski (Grushevsiy) (1866-1934) üstlendi. Rusya ile birlikte hareket edilmesini savunuyordu ve "History of Ukraine-Rus" kitabını sonradan yazdı. Central Rada bütün ülkeye hâkim değildi, Lviv'de, Odesa'da ve Harkiv'de de başka "rada"lar vardı.

 

"Rus Devrimi" iki aşamada gerçekleşti:

ŞUBAT DEVRİMİ- 23 Şubat 1917'de (yeni takvime göre 8 Mart'ta) Petrograd'ta [Almanya'ya savaş açılınca "Peter(s)burg" olan Almanca isim, "Petrograd" şeklinde Ruslaştırıldı. Lenin'in ölümünden sonra (21 Ocak 1924) "Leningrad" yapıldı] ansızın patlak verdi. Aç işçiler ve yorgun askerler birlikte yürüyüş yaptılar ve bir hafta içinde Çar 2. Nikolay tahttan feragat etti. Rusya cumhuriyet ilan edildi, çar ailesi ev hapsine alındı, fakat sosyalist devrimci Aleksandr Kerenski köklü değişiklikler yapmadı ve savaşı sürdürdü.

     Yasaklı ve yurtdışında faaliyette olan "Rusya Sosyalist İşçi Partisi" daha 1903 yılındaki Londra Kongresinde teorik tartışmalarla ikiye bölünmüştü:

     1) BOLŞEVİKLER ("bolşe" = çoğunluk) partinin devrimde aktif ve yönlendirici olmasını savunuyordu. Liderleri LENİN (Vladimir İlyiç Ulyanov) idi.

     2) MENŞEVİKLER ("menşe" = azınlık) ise halk kitlelerinin doğal toplumsal tepkisiyle devrim yapılması taraftarıydı. Liderleri Julius Markov idi.

 

EKİM DEVRIMI- Kerenski hükümetinin başarısızlığından yararlanan Bolşevik lider Lenin, Finlandiya'dan Petrograd'a geldi ve hemen 25 Ekim 1917'de ( yeni takvime göre 7 Kasım) "Petrograd Sovyeti"ni topladı ve hükümeti devirmeye çağırdı. ["Sovyet" kelimesi Rusça "kurul, şûra" demekti ve 1905 Devriminde ortaya çıkmıştı. Yürütme erkini icra eden seçilmiş temsilciler kurulu, yani fabrikalardan işçi temsilcileri ve kışlalardan asker temsilcileri Lenin'in çağrısına uydular. [Lenin köylüleri tutucu ve pasif buluyordu, onlara güvenmiyordu]

     Lenin tarihte görülmemiş toplumsal değişiklikler yaptı - emperyalist savaşları lanetlendi, hemen ateşkes teklif etti, işgal edilmiş toprakları iade etti [Kafkasya Cephesinde silah bırakan Rus askerleri geri çekildiler ve Osmanlı Ordusu Bakü'ye kadar ilerledi]. Tavizler vererek Almanya ve müttefikleriyle "Brest-Litovsk Antlaşmasını" (9 Şubat 1918) imzaladı. Osmanlı Devleti de bu antlaşmanın tarafı oldu ve Rusya'daki yeni cumhuriyetleri tanıdı. Ukrayna'ya büyükelçi (Ahmet Muhtar Bey) ve konsolos (Ahmet Ferit Bey) atadı, oradan da önce Sukovkin, daha sonra Lotoçki İstanbul'a elçi olarak geldiler (1918).

     Fakat Kiev'de pro-Alman eğilimli aristokrat Pavlo Skoropadsky (1873-1945), köylülerin desteği ile kendini "hetman" ilan ettirdi ve 8 ay (28 Nisan – 14 Aralık 1918) “Hetmanate” diktatörlüğü kurdu. Almanların destek olmasına rağmen fazla tutunamadı ve 14 Aralık 1918'de devrildi.

     Sekiz kişilik bir "Directorate" kuruldu ve Ukrayna'nın ilk başbakanı Volodymyr Vynnychenko (1880-1951) oldu. Fakat Directorate hükümetinin Savunma Bakanı olan aşırı milliyetçi Simon Petlüra (Symon Petliura, 1879-1926) 11.02.1919'da hükümet başkanı oldu ve 10 aylık yeni ve çok kanlı iktidar başladı. Hem Bolşeviklerle, hem de Çarlık yanlısı "Beyaz Ordu" (Gen. Denikin, Gen. Wrangel) ile savaştı. Hatta anarşist bir rejim kuran Nestor Mahno ile de mücadele etti. 5.12.1919'da Polonya'ya iltica etmek mecburiyetinde kaldı. Yeni kurulmuş olan Polonya Devletinin askeri lideri Mareşal Yozef Pilsudski'nin desteğine sığındı. Polonya - Bolşevik Rusya Savaşına (1919-1921) katıldı, 7 Mayıs 1920'de Kiev'i zapt ettiler. Bu başarıdan sonra Bolşevik Kızıl Ordu Varşova'ya kadar ilerledi. Petlüra Fransa'ya iltica etti, fakat 1926'da Yahudi asıllı bir suikastçı tarafından öldürüldü. Çünkü Ukrayna topraklarında Yahudi pogrom’larından (ev ve işyerlerini kundaklamak, korkutmak, öldürmek) sorumlu tutuldu. Bugünkü Ukrayna iktidarı Simon Petlüra'nın milliyetçiliğinden örnek alıyor ve heykellerini dikiyor (İsrail'in itirazlarına rağmen).

     1921'de Bolşevikler Kiev'i ele geçirdiler ve "Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti"ni (USSC) kurdular. 30 Aralık 1922'de "Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği" (SSCB, Kiril alfabesiyle "CCCP") kuruldu ve 69 yıl Ukrayna bu Birliğin üyesi olarak varlığını sürdürdü (dağılma 26 Aralık 1991).

 


 

 

 
                                       

     


 




SOVYET UKRAYNA (1921-1991)

 

     "Ukrayna" isimli devlet ancak 1917'de tarih sahnesine çıkmıştır (Rus Çarlığı'nın yıkılmasından sonra). Fakat İç Savaş kargaşasında, "herkes herkese karşı" iken, farklı iktidarlar gelip geçici olmuştur. Mesela Polonya "Batı Ukrayna"yı (Galiçya ve Volinya) işgal etmiş ve 20 yıl kendi egemenliğinde tutmuştur. Günümüzde Batı medyası bu gerçeği hiç söylemezler.

     Mart 1921'de Kiev'i ikinci kez ele geçiren "bolşevikler" (Mart 1918'den itibaren "Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi" ismini değiştirmiş ve "Rusya Komünist Partisi" olmuştur) burada "Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti" (USSC) ilan etmiştir. Ukrayna adını en uzun süre (70 yıl) taşıyan ve dünyaca tanınan devlet bu olmuştur, yani SOVYET UKRAYNA.

     30 Aralık 1922'de, dört Sovyet Cumhuriyeti [Ukrayna; Belarus; Rusya Federasyonu; Transkafkasya Federasyonu (Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan)] ilk Sovyetler Birliğini (bilâhare bunların sayısı 15'e çıkacaktır) kurmuşlardır. USSC bu Birliğin en gelişmiş kurucu üyesi olmuştur. İstikrarlı yönetimle 1921- 1938 arası Ukrayna Komünist Partisi lideri ve Devlet Başkanı Grigori Petrovski (1878-1958) ile halefi Lazar Kaganoviç (1893-1991, Kiev doğumlu, Yahudi asıllı) kalmışlar, Lenin ve Stalin'in güvenine sahip olmuşlardır. Stalin'in "parti içi temizlik" hareketinde zarar görmemişler ve emeklilikte uzun yıllar yaşamışlardır (Petrovski 80 yaşında, Kaganoviç 97 yaşında eceliyle Moskova'da ölmüşlerdir).

     Ukrayna'da "kulak" tabir edilen büyük toprak sahiplerinin kolektifleşmeye direnmesi 1932-33 yılında (Batı'da "Ekonomik Buhran"), kıtlık ve açlıktan ölümlere sebep olmuş ("Great Famine"). Dünyanın en verimli topraklarına sahip Ukrayna'da açlıktan ölümler ancak yöneticilerin beceriksizliği ile izah edilebilir. Fakat bu olayı şimdi gündeme getiren ve 2016 yılında geriye dönük soruşturma açan Başsavcılık, o zamanki yöneticileri ve rejimi suçlu bulmuş ve "HOLODOMOR" (açlıktan soykırım) terimiyle Ukrayna insanına " genocide" yapıldığına hükmetmiştir.

 

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI (1939-1945)

     Ukrayna SSC'nin tarihinde en çetin ve kanla yoğurulmuş sınav olmuştur. 1933'te Almanya'da seçimle iktidara gelen Nasyonal Sosyalist (Nazi) Partisi, ekonomik krizi hızlı silahlanma ile atlatmış ve sıcak çatışmayla Polonya topraklarını ele geçirmek istemiştir. Polonya'nın doğusundaki Sovyetler Birliğini güvenceye almak için Dış İşleri Bakanı Ribbentrop'u acilen Moskova'ya göndermiş.

     23 Ağustos 1939'da "ALMAN-SOVYET SALDIRMAZLIK PAKTI" imzalanmış.

     1 Eylül 1939'da Almanya Polonya'ya saldırmış, Fransa ve İngiltere de kendisine savaş ilan edince İkinci Dünya Savaşı başlamıştır.

     17 Eylül 1939'da Sovyetler Birliği de doğudan Polonya topraklarına saldırmış ve Batı Ukrayna'yı (ve Batı Belarus'u) ele geçirmiştir. Polonya'dan ve kısmen Romanya'dan ilhak edilen toprakları Stalin, Ukrayna SSC'ne ilave etmiştir. Lenin de, Stalin de Ukrayna'ya karşı çok cömert davranmışlardır. Lenin, Çarlık döneminde Ukrayna sayılmayan "Küçük Rusya" (Harkiv, Donetsk) ve "Yeni Rusya" (Odesa, Mykolayiv) topraklarını Ukrayna'ya katmıştı. Fakat her ikisi de Kırım Yarımadasını Ukrayna'ya dâhil etmemiş, Rusya Federasyonu'na bağlı olarak görmüşlerdir (Rusya Çariçesi 2. Katerina'nın Giray Hanlardan 1774'te kazandığı kıymetli toprak parçası).

     Fakat Hitler'in sinsi planları vardı ve iki yıl bekleyemeden aniden Sovyetler Birliği'ne de saldırdı.

     22 Haziran 1941, "Barbarossa" Harekatı [bu bizim Barbaros Hayrettin Paşa değil, Kutsal Cermen İmparatoru Friedrich I. Barbarossa'ya (1123-1190) ithaf edilmiştir. Gerçi o da 3. Haçlı Seferi esnasında Silifke yakınlarında Göksu ırmağında boğulmuştur. (Latince "barba"= sakal, "rossa"= kızıl).

     Yıldırım hızıyla Ukrayna topraklarına giren Almanlar, Kasım ayında tüm Ukrayna'yı işgal ettiler ve korkunç katliamlar yaptılar: Eylül sonunda Kiev işgal edildi, Musevi Mezarlığının yanındaki vadide ("Babin Yar") iki günde tam 33,771 Yahudi kurşuna dizildi. Bu insanlık dışı soykırım (HOLOCAUST) başlangıcı oldu ve işgal süresince 100-150 bine çıktı. Ayrıca 2,2 milyon insan Ukrayna'dan Almanya'daki madenlere ve fabrikalara çalışmak için gönderildi (OSTARBEİTER). Savaş sonrası (1947) Ukrayna'nın nüfusu 5 milyon azalmıştı.

     Nazi propagandası Hitler'i "kurtarıcı" olarak gösteriyor ve işbirlikçi buluyordu. Çünkü Ukrayna'ya sivil devletmiş gibi "REICHKOMMISSARIAT" (merkez Rovno, komiser Erich Koch) statüsü tanıdılar ve sömürmeye başladılar. Lakin komünistler ve milliyetçiler gerilla mukavemeti ile direndiler. "Stalingrad" (bugün Volgograd) Savaşından (2.2.1943) sonra, adım adım Alman orduları geri sürüldü ve 1944'te Ukrayna toprakları kurtarıldı. 9 Mayıs 1945'te Berlin düştü. Ukrayna Reichkommissarı Erich Koch yakalandı, yargılandı ve idam edildi.

 

SAVAŞ SONRASI UKRAYNA

      İkinci Dünya Savaşı'nın galipleri 24.10.1945'te "Birleşmiş Milletler" (UN) teşkilatını hayata geçirdiler. Sovyetler Birliği "veto" hakkı olan beş büyük ülkeden sayılırken, savaşta fiilen ezilmiş olan Ukrayna SSC ve Belarus SSC de kurucu üye yapıldılar (diğer Sovyet Cumhuriyetleri ancak 1991'de Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra "bağımsız" devlet olarak üye olabildiler).

     5 Mart 1953'te Stalin'in ölümünden sonra Komünist Partisi liderliğini Ukrayna kökenli bir hizip ele geçirdi ve Batı ile ilişkilerde yumuşama (detant) yaşandı:

     1) Nikita Kruşçev = Hruşçov 1953-64 arası Birinci Sekreter ve 1958-64 arası Başbakan oldu. 1954 yılında Kırım Özerk Bölgesini Ukrayna SSC'ne bağladı.

     2) Leonid Brejnev 1964-82 arası tam 18 yıl Sovyetler Birliği lideri oldu.

     3) Konstantin Çernenko ise Şubat 1984 - Mart 1985 arası Sovyetler Birliği devlet ve hükümet başkanlığı yaptı.

     Dolayısıyla Sovyetler Birliği yönetiminde Ukraynalılar etkili olmuşlar ve Ukrayna diğer cumhuriyetlerden daha fazla yatırım almıştır. 1924'te yüzölçümü 300 bin km kare iken, iki misli genişlemiş ve 603 bin km kareye ulaşmıştır. Dinyeper üzerinde 6 büyük baraj yapılmış, 11 büyük ve 49 küçük hidroelektrik santral, 16 termik santral (4-ü kömür ve gaz ile çalışan) ve 4 nükleer santral (Çernobil hariç) inşa edilmiştir. Askeri alanda Varşova Paktı'na dâhil 5,000 nükleer başlık, kıtalararası füzeler, binlerce tank ve uçak konumlanmıştır. Ukrayna bağımsızlık ilan ettikten sonra, 1992'de, ABD ve Rusya'dan sonra, nükleer silahlara sahip dünyada üçüncü ülke sayılmıştır.











                                                                   



 SOVYETLER BİRLİĞİ'NİN ÇÖKÜŞ

     Bir dönemin en güçlü ülkelerinden biri olan SSCB = Sovyetler Birliği, beklenmedik şekilde 1991'de çöküverdi ve 15 Sovyet Cumhuriyetine dağıldı. İngilizler buna "collapse" dediler. [Latince kökenli tıbbi terim "collapsus"= bayılma'dan alınmıştır]. Topla tüfekle yıkılmayan, Hitler'in muazzam ordularını püskürten bu ülke kendi kendini savaşsız, kansız biçimde feshediverdi.

     Aslında evveliyatı vardı. Uzay keşiflerine, nükleer silahlara ve balistik füzelere harcanan paralar, insanların günlük ihtiyaçları için kalmamış, tüketim mallarında kıtlık yaşanıyordu. İnsanların ifade özgürlüğü ve şikâyet etme imkânları da yoktu. Konstantin Çernenko'nun vefatından (11 Mart 1985) dört saat sonra Politbüro en genç üyesini, 54 yaşındaki Mihail Gorbaçov'u Parti Genel Sekreteri seçti. Yaşlıların umudu ekonomiye ivme kazandırması idi. Çünkü hantal bir düzende üretim tıkanmıştı.

     Değişim rüzgârları hemen esti: Andrey Saharov ülkeye döndü, siyasi mahkûmlar serbest bırakıldı, liberal kanattan Boris Yeltsin (o da 54 yaşında) Moskova Komünist Parti Başkanlığına getirildi, Avrupa'dan asker çekildi, Berlin Duvarı yıkıldı (1989), Bulgaristan'da Todor Jivkov görevden alındı, Gorbaçov müdahale etmedi. Gorbaçov'un "Perestroyka" (yeniden yapılanma) piyasa ekonomisini hedefledi, "Glasnost" (açıklık) ise sosyal hayatta şeffaflık ve ifade özgürlüğü getirdi.

     4.03.1990'da tek partili, fakat çok adaylı seçimler yapıldı.

     15.03.1990'da Gorbaçov, Sovyetler Birliğinin ilk (ve son) Devlet Başkanı (president) oldu.

     Temmuz 1990'da Gorbaçov tekrar Parti Başkanlığına seçildi.

     Mart 1991'de referandum yapıldı, % 80 katılım, % 77 Sovyetler Birliğinin devamını istedi [fakat Baltık Cumhuriyetleri (Estonya, Letonya, Litvanya) ile Moldova, Ermenistan ve Gürcistan resmen katılmadılar].

     12.06.1991'de Boris Yeltsin de Rusya Federasyonu Devlet Başkanı seçildi. Ve Moskova için hâkimiyet mücadelesi başladı. Burada eskiden beri iki hükümet ve iki parlamento vardı - Sovyetler Birliği hükümeti ve "Milletler Sovyeti" Kremlin'de idi, Rusya Federasyonu hükümeti ve parlamentosu Duma "Beyaz Ev" denen ayrı bir binada idi. Fakat tek partili bir düzende gerçek iktidar Komünist Parti'nin yönetiminde olup, emir komuta zinciri şeklinde itirazsız yürüyordu.

 

MOSKOVA DARBE GİRİŞİMİ

19 Ağustos 1991 günü Gorbaçov'un çevresindeki en yakın adamları darbe ("putsch") başlattılar. Gorbaçov ailesiyle Kırım sahilinde tatil yapıyordu ve ev hapsine alındı. Askeri tanklar "Beyaz Ev"e yürüdüler, fakat Yeltsin tankların üstüne çıkarak halkı direnişe çağırdı. Polis ve asker de kan dökmek istemedi. İki gün sonra darbeciler pes ettiler, kimisi tutuklandı, kimisi saklandı.

     Yeltsin hızlı hareket etti - 29 Ağustos'ta Komünist Partisini darbeci olarak yasakladı, mallarına ve mülklerine el koydu, üst görevlileri hemen değiştirdi. Bir hafta sonra Moskova'ya dönen Gorbaçov hiçbir yetkili bulamadı. Güvenlik ve askeriye Yeltsin'in adamlarına geçmiş ve Moskova'daki iktidar Rusya Federasyonu'na aitti. Görünüşte Birlik Başkanı Gorbaçov ise ülke dışında popülerleşirken, ülkesinde altı oyulmuştu. Aralık ayında Madrid'de Filistin konusunda toplantılara katılırken, ülkesinde son darbeyi yedi.

     8.12.1991'de Yeltsin ücra bir köşede, Belorusya'nın Polonya sınırına yakın asırlık "Beloveja Ormanı'nda (Brejnev'ın av malikânesi Visculi'de) Ukrayna lideri Leonid Kravçuk ve Belarus lideri Stanislav Şuşkeviç ile gizli bir toplantı yaptı ve "üçlü mutabakat" ilan edildi:

     “Sovyetler Birliği feshedilmişti; her bir Cumhuriyet artık bağımsızdı; "Bağımsız Devletler Topluluğu" (CIS= Commonwealth of Independent States) şeklinde iktisadi ve ticari işbirliği yapacaklardı. Gorbaçov'dan habersiz ve yetkili kurullardan izinsiz üç kişinin resen ilan ettiği beyanattı.

     21.12.1991'de Alma-Ata Protokolü ile geri kalan 8 cumhuriyet daha katıldı. Baltık Cumhuriyetleri zaten ayrılmışlardı, kendilerinin işgal altında tutulduklarını ve sovyet sistemiyle bağdaşmadıklarını savunuyorlardı. Gürcistan ise parçalanmaktan korkuyordu (nitekim öyle de oldu).

     Moskova'ya dönen Gorbaçov kendini devletsiz, iktidarsız ve yetkisiz buldu ve 25.12.1991 akşamı televizyondan istifasını açıkladı. 26 Aralık 1991'de Gorbaçov'un ve Sovyetler Birliği adındaki devletin sonu ilan edildi.

     Boris Yeltsin, Rusya Federasyonu Başkanı olarak Kremlin'e taşındı ve nükleer füzelerin şifrelerini taşıyan çantayı devraldı. Ve vahşi bir özelleştirme sürecine girildi. Çevresindeki genç danışmanların çoğunun CIA ajanı oldukları sonradan anlaşıldı. Devletin malları ve yerüstü yeraltı zenginlikleri haraç mezat satıldı, "oligark" denen Rusya mafyası yaratıldı (onların güvendikleri Batı bankalarındaki paralarına, malikâneleri ve yatlarına da şimdi el konuldu).

     İlginçtir, bir ihanet belgesi olan Beloveja Mutabakatı'nı imzalayan Boris Yeltsin 2007'de vefat etti. Ev sahibi Belarus lideri Stanislav Şuşkeviç 3 Mayıs 2022'de (87 yaşında), Ukrayna lideri Leonid Kravçuk bir hafta sonra, 10 Mayıs 2022'de (88 yaşında) vefat ettiler ve Rusya-Ukrayna Savaşına (24 Şubat 2022) şahit oldular. Sovyetler Birliğinin son lideri Mihail Gorbaçov da 30 Ağustos 2022'de (91 yaşında) vefat etti ve temsil ettiği ülkesinin en büyük iki cumhuriyetinin nasıl silahlı savaşa tutuştuklarını gördü.

 


 

      



 





BAĞIMSIZ UKRAYNA

 

     Bu ülkenin bağımsızlığı çok yenidir - topu topu 31 yıllıktır ve sadece 6 cumhurbaşkanı (bugünkü Zelenski dâhil) görmüştür. Sovyetler Birliğinin 1991'de ani ve kansız çöküşü, Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'ni de bağımsızlığa kavuşturmuştur. Fakat Ukraynalıların bu yönde özel bir çabası ve zorlu mücadelesi görülmemiştir. Bunlar aş ve iş kavgası yapmamışlar, çünkü Sovyetler Birliğinin 15 cumhuriyeti arasında refah düzeyi en yüksek Ukrayna idi ve Rusya'dan daha yüksek idi. Amma kültürel ve sosyal istekleri vardı: dil ve din. Gorbaçov'un "glasnost" siyasetine uygun, 1988'de Lviv'de Katolik ve Uniat (Batılılar ısrarla "Greco-catolic" derler) Kiliseler için, Kiev'de de Ukraynaca Dilinin tanınması ve Ortodoks Patrikliğinin kurulması için yürüyüşler yapılmıştır (ancak 2018'de, Poroşenko zamanında, Kiev Patrikhanesi kurulabildi, fakat İstanbul Patriği dışında, diğer Ortodoks Kiliseler henüz tanımamışlardır).

     1991'de esas olaylar Moskova'da cereyan etti - 19 Ağustos'taki başarısız darbeyi Yeltsin önledi ve 12 Aralık'ta Ukrayna ile Belarus liderlerini "Beloveja Ormanı"na davet etti. Ve bu üç kişi Sovyetler Birliğini feshettiler. Ukrayna'yı temsilen Leonid Kravçuk katıldı ve bağımsız Ukrayna devletinin ilk cumhurbaşkanı oldu. Bilâhare daha 5 kişi devlet başkanlığı yaptı:

     iki Leonid + iki Viktor + bir Petro + bir Volodimir (sadece ikinci Leonid Kuçma iki dönem yapmıştır) ve de

     iki devrim [2004 Turuncu Devrim ve 2014 Euromaidan Devrimi] yaşanmıştır.

Beş yıl süreli yarı-başkanlık sisteminde "başbakan" da vardır.

 

1. Leonid Kravçuk - 1991-1994, süresini doldurmadan istifa etmiştir

2. Leonid Kuçma - 1994-1999 (birinci dönem)

                            - 1999-2005 (ikinci dönem)

2004, TURUNCU DEVRİM

 

3. Viktor Yuşçenko - 2005-2010

4. Viktor Yanukoviç - 2010-2014, süresini doldurmadan Rusya'ya kaçmıştır

 

2014, EUROMAİDAN DEVRİMİ

 

5. Petro Poroşenko - 2014-2019

6. Volodimir Zelenski - 2019-

 

[Not: Euromaidan'da Yanukoviç'in kaçmasından sonra, Meclis Başkanı Oleksandr Turçinov dört ay geçici Başkanlık yapmıştır].

 

     Bağımsız Ukrayna'nın en önemli handikapı güçlü komşusu Rusya Federasyonu ile ilişkiler olmuştur. Dil ve din bakımından çok yakın sayılırlar. Asimilasyon korkusu "anti-Rus" akımlar doğurmuş ve köklü Rus düşmanlığı gelişmiştir. Buna karşın, Ukrayna'nın AB'ye ve hele NATO'ya katılma niyetleri ise Rusya'da tehdit olarak algılanmıştır. Rus azınlığa (%17) yapılan faşizan baskılar (Bulgaristan'da Türk azınlığa yapılanlar gibi) infial yaratmıştır.

     Diğer taraftan, Ukraynalıların bir kısmı [karma evlilikler, azınlıklar, sınır ötesi akrabalıklar, tüccarlar ve sanayiciler (sanayi üretiminin %70'i Rus pazarına yöneliktir), Ortodoks din adamları] Rusya Federasyonu ile iyi komşuluk ilişkileri istemektedirler. Bunlar da "pro-Rus" akımını oluştururlar. Altı cumhurbaşkanından 3-ü "pro-Rus" siyaseti gütmüş (Leonid Kravçuk, Leonid Kuçma, Viktor Yanukoviç), diğer 3-ü de "anti-Rus" siyasete yönelmiştir (Viktor Yuşçenko, Petro Poroşenko, Volodimir Zelinski). Bu sonuncular Batı'dan (Avrupa Birliği ve ABD) destek görmüşlerdir.

     On yıl ara ile (2004'te ve 2014'te) yapılan devrimler hep Rusya yanlısı iktidarlara karşı olmuş, Soros-vari sokak gösterileri ile başlamış, masum isteklerle demokrasi yanlısı görünmüş, basında kasıtlı görüntüler kitleleri kışkırtmış, başarılı olamayınca şiddete dönüşmüş ve silahlı paramiliter güçler kan dökmüştür.

     Aslında ilk Devlet Başkanı Leonid Kravçuk eski Komünist Partisi lideridir (partinin adını Sosyal Demokrat olarak değiştirmiştir), 24.08.1991'de bağımsızlık ilan etmiş, 5.12.1991'de ilk president seçilmiş, Beloveja Mutabakatı'nı imzalamış, 1992'de Lizbon Protokolü'nü (nükleer silahsızlanma) kabul etmiş, fakat BDT'nin 1993 askeri ortaklığına katılmamıştır. Ukrayna'da vahşi özelleştirme başlatmış, Ukrayna'nın "oligarklarını" yaratmış (bunlardan Petro Poroşenko 5. cumhurbaşkanı olmuştur), fakat ailesinin yolsuzlukları ayyuka çıkınca istifa etmek mecburiyetinde kalmıştır.

     Onun başbakanı olan Leonid Kuçma 10 yıl görevde kalmış, Rusya ile iyi geçinmiş ve ekonomik gelişme sağlamış (Rusya'dan çok ucuz petrol ve doğal gaz), fakat yolsuzluk ve mafya tipi ilişkiler devam etmiş. Görev süresinin bitiminde muhalefet partileri birleşmişler, tartışmalı 21 Kasım 2004 seçimlerinin oy sayımını barışçıl "Orange Revolution" (Turuncu Devrim) olayları (21 Kasım 2004-23 Ocak 2005) iptal ettirerek, Avrupa yanlısı Viktor Yuşçenko seçilmiştir. Eski Merkez Bankası Başkanı olan Yuşçenko (ikinci eşi Katerina Chicago doğumlu ABD vatandaşıdır. Seçim döneminde "dioxin" ile zehirlenmiştir) Batı yanlısı siyaset izlemiş ve AB ile ortaklık antlaşması yapmış, fakat 2010 seçimlerini kaybetmiştir.

     Bu seçimleri Rusya yanlısı Viktor Yanukoviç kazanmış ve 2013'te AB ile ortaklık antlaşmasını askıya almıştır. Avrupa yanlıları ("Euro-) Kiev'in merkez meydanında (-maidan") protesto gösterileri başlattılar. Güvenlik güçleri müdahale etmedi, fakat Şubat 2014'te protestocuların arasına keskin nişancılar karıştı ve kan döküldü (130 ölü, 28'i polis; 1100 yaralı, 272 güvenlikçi). 23 Şubat'ta Yanukoviç Rusya'ya kaçtı.

     Dört ay sonra Petro Poroşenko %54 oyla yeni başkan seçildi. Zengin işadamı olan Poroşenko devlet imkânlarını sömürdü ve halen mahkemeliktir. Onun yerine 2019'da oyuncu ve senarist Volodimir Zelenski (doğ. 1978) ikinci turda seçilmiş ve hem AB, hem de NATO'ya katılmak istemiştir. 2014'te Rusya tarafından ilhak edilen Kırım ve ayrılmak isteyen Donetsk ve Luhansk bölücülerine karşı silahlanma başlatmıştır. Batı'dan tam destek alarak Putin'in ikazlarına aldırmamıştır.

     İçeride aşırı milliyetçi "Sağ Sektor" hareketine güvenmiştir. Bu hareketin nesebi mimli olup, amaçları "saf ırk" yaratmak, her türlü azınlıklardan arınmaktır. Bunların ilham kaynağı Birinci Dünya Savaşında Symon Petliura (1879-1926) ve İkinci Dünya Savaşında Stepan Bandera (1909-1959) sayılmaktadır. Yahudi katliamlardan sorumlu tutulan Petlüra savaş sonrası Paris'te suikasta kurban gitmiştir. Heykellerinin dikilmesine İsrail tepki göstermektedir. Stepan Bandera ise Hitler'in işgal yıllarında Volinya'da 60,000 ve Galiçya'da 133,000 Polonyalının öldürülmesinden sorumlu tutulmuş ve 1959 yılında Münih'te KGB suikastı sonucu öldürülmüştür. Fakat 2010 yılında Viktor Yuşçenko tarafından "Ukrayna Kahramanı" ilan edilmiş, Ternopil'de anıtı dikilmiş, Euromaidan devrim karargâhına resmi asılmıştır. Bugün milyonlarca mülteci kabul etmiş olan Polonya'nın Başbakanı 1.Ocak'ta doğum gününün kutlanmasını protesto etmiştir. "Sağ Sektor" siyasi parti olarak örgütlenmiş ve ayrılıkçı bölgelere karşı silahlı gönüllü taburlar ("Azov Taburu" gibi) sürmüş, Rus esirleri işkence ile öldürmüştür. Bugün Rus düşmanlığı ırkçı nefrete ulaşmış - Rus Çarlarının ve Bolşevik liderlerinin adları şehir ve meydanlardan silinmiş, heykelleri yıkılmış, hatta yazar ve bestecilerin (örn. Lev Tolstoy, Pötr Çaykovski) isimleri sokaklardan kaldırılmıştır.