Prof. Dr. Recep MESUT
EUROPA, DEMOKRASİ, SİSAK ve EPİFANİ
"EUROPA" NERESİ?
Bundan 1700 yıl önce Roma İmparatoru Diocletianus [kendisi Nikomedia'da (İznik) kalıyordu] idari reformlar başlattı - her eyaletin (provincia) sivil ve askeri yöneticisi ayrı kişiler oldu (askeri komutanlar sık sık darbe yapıyorlardı). Ve 314 yılında, üç denize sınırı olan " PROVİNCİA EUROPA" kuruldu: baş şehri Heraklea (Marmara Ereğlisi), Bizye (Vize), Arcadiopolis (Lüleburgaz), Callipolis (Gelibolu), Aenus (Enez) [Hadrianopolis (Edirne) dâhil değildi, Constantinopolis ise daha kurulmamıştı]. Ve 300 yıl devam etti: 640 yılında, Müslüman Araplara karşı koyabilmek için "thema" sistemine geçildi (askeri ve sivil yönetim birleştirildi). Bu arada iktidara I. Constantinus geldi, Hıristiyanlığı tanıdı ve Byzantion limanını "Nova Roma"ya çevirdi (337'de Constantinopolis oldu). Kilise teşkilatı kuruldu ve dini taksimatı (diocesis) eyaletlere göre yapıldı. Halâ Constantinopolis Patrikanesinin idari şemasının temeli sayılır.
Batı Roma toprakları ise barbarların idaresine
girmişti ve Europa adını unutmuşlardı. Ancak Şarlman devrinden sonra, İspanya
Araplarından tercüme ettikleri Amasyalı Strabon ve İskenderiyeli Batlamyus
(Klaudios Ptolemaios) sayesinde "Europe" denen kara parçasında
oturduklarını anladılar ve birlik sergilemek için bu fikre sarıldılar. Tek
yönetim altında birleşme çabaları sürüyor: "European Union" (1951,
1967). Ancak otantik ilk çekirdek "Europa" arazisini içlerine
alamıyorlar (istiyorlar, fakat Türkiye'yi parçalamaları gerek!). "İsim
hakkımızı" gasp ettiklerinin farkındalar!
Fakat "Europe" adı [Latince Europa, Arapça Uwrubiya, Türkçe
Avrupa] çok eski mitolojik kökenlidir. Greklerin çapkın baş tanrısı Zeus,
Fenike kralının güzel gözlü kızı Europe'ye [okunuşu Evrope:
"eur-(y)"= geniş +"ope"= göz; bk. my-opia] vuruluyor ve
beyaz boğa kılığına girerek çayırdan kaçırıyor. Ve öteki yakadan suyu geçerek
beriki yakada ona sahip oluyor - geçtiği su "bos" (boğa) + "poros"(geçit)
= Bosporos, yani İstanbul Boğazı. Hala bugün bile "suyun ötesi"/
"suyun berisi" diyoruz, çünkü iki kıtayı ayırdığını içgüdüsel
hissediyoruz. Maalesef Wikipedia farklı bir varyant savunuyor: Europe Girit'e
kaçırılmışmış. Grek mitolojisinde isimler, yerler ve zamanlar çok karmaşıktır!
"DEMOKRASİ" ve "CUMHURİYET"
Evet, her iki kelimenin içeriğinde "halk"
kavramı vardır:
"DEMOKRASİ"
Grekçe (eski Yunanca) kökenli bir birleşik deyim olup, "demos"
(δημος) = halk, ahali, ve "kratia" (κρατια) = yönetim, güç, anlamındaki
sözcüklerin birleşmesiyle meydana gelmiştir. Tercümesi "halk
yönetimi" şeklindedir. Çağdaş Yunancada tek başına "Δημος =
Dimos", aynı zamanda "Belediye" (seçilmiş yerel yönetim),
"Κρατος" ise "Devlet" anlamında kullanılır.
"Dimokratia" deyimi antik çağlardan beri
kullanılır (MÖ. VI yy), fakat en gelişmiş örneği "Atina demokrasisi"
V. yüzyılda Perikles (M.Ö. 495-429) dönemine aittir. Fakat Atina demokrasisinde
kadınların (nüfusun % 50'si), kölelerin (nüfusun % 20'si) ve Atina yurttaşı
olmayanların (nüfusun % 10'u) seçme ve seçilme hakları yoktur!
Yunanlılarda ayrıca "cumhuriyet" kavramı
yoktur. Onlar için "demokrasi" = "cumhuriyet".
Bugünkü Yunanistan devletinin resmi adı "Ελληνικη
Δημοκρατια"
(okunuşu Elliniki Dimokratia), İngilizce çevirisi
"Hellenic Republic"tir.
"CUMHURİYET"
ise güncel konuşma dilimize Arapça kökenli kelime "cumhur"= halk,
ahali + "-iyyet" soneki ile türetilmiş terim olarak girmiş ve anlamı
"halk egemenliği, el erki" şeklindedir. Türkçemize çok geç, Fransızca
"république" tercümesi olarak girmiştir. İngilizce
"republic", Almanca "Republik", Rusça
"Республика"= Respublika"dır [Örneğin "Azerbaycan
Respublikası Prezidenti" Rusçanın etkisini göstermektedir]. Bütün bunların
ortak kökeni Latince "RES PUBLICA"
kavramıdır. Roma Devleti'nin
1) Krallık (MÖ. 753-510),
2) Cumhuriyet (MÖ. 510-27) ve
3) İmparatorluk (MÖ. 27- MS. 1453) dönemleri
bulunmaktadır.
Onlar Cumhuriyet'lerine "Res Publica"
demişlerdir: "res"= işler, güçler; + "publica"= kamu,
toplumsal, yani "kamusal işler". 483 yıl süren seçimli yönetim
biçiminin en ünlü savunucusu Cicero (MÖ. 106-43) olmuştur.
Bugün ülkemizde "demokrasi" bir toplumsal
düzenin (yurttaşların eşitliği ve özgürlüğü, anayasal hukuk devleti, azınlık
haklarının korunması) özü anlamında; "cumhuriyet" ise yönetim biçimi
(kanunları çıkaran ve denetleyen meclis, gizli oy açık tasnifle yapılan
seçimler, doğrudan veya meclis tarafından seçilen devlet başkanı) anlamında
kullanılır. Bu çerçevede özü demokrasi olmayan cumhuriyet ile cumhuriyet biçimli
olmayan demokrasi ayırt edilir.
Kaddafi'nin "cemahiriye”si = cemaatler iktidarı, mahalle, köy, aşiret,
şehir komitelerine dayanan "halk demokrasisi" korporatif bir düzende
diktatörlüğe açıktır ve Bolşeviklerin "sovyet" sistemini
andırmaktadır.
SİSAK = SİSEK
Bugün, 2 Ocak 2021, Hırvatistan'da [Croatia] ulusal matem ilan edilmiştir. 28 ve 29 Aralık 2020'de bu ülkenin orta kesiminde iki şiddetli sarsıntı vuku bulmuş, tarihi şehir Sisak (nüfus 47,700) ve 15 km güneyinde Petrinya kasabasında (nüfus 24,000) binalar yıkılmış ve can kayıpları (7 kişi) olmuştu. Balkan Yarımadasının kuzeybatı ucunda 6,4 şiddetinde deprem Avrupalıları hem şaşırtmış, hem korkutmuştur. Son büyük deprem 200 yıl önce olmuş, Roma İmparatorluğu döneminde de şiddetli sarsıntılar kaydedilmişti.
Başkent Zagreb'in 57 km güneyinde yer alan Sisak, Sava
nehrinin suladığı mümbit "Posavina" (Sava boyu) vadisinin başlangıcı
sayılır. Nehir taşımacılığı buradan itibaren başlar, liman ve tersane eskiden
beri vardır. Ülkenin tek petrol rafinerisi de buradadır, çünkü bu çöküntü
ovasında petrol ve metan gaz bulunmuştur (belki depremlerin sebebi olabilir).
Zagreb Üniversitesinin Metalürji Fakültesi de buradadır. Google'a sordum,
Edirne'den 1,000 km uzaklıkta.
Kupa nehrinin (Türkler Kulpa derler) Sava'ya dar
açıyla kavuştuğu köşede kurulmuş olan tarihi şehir, Roma hâkimiyeti öncesinde
Segesta, Roma yıllarında Siscia, Macarlar Sziszek ve Almanlar Sissek dedikleri
için Osmanlı fetih yıllarında "Sisek" olarak anılmıştır. İtalya'ya
(ve özellikle Venedik'e) giden kara yollarının kavşağında yer aldığı için,
Bosna'nın fethinden sonra (15.-16. yüzyıllarda) hemen her yıl akıncılar tarafından
talan edilmiştir. Osmanlı tarihinde çok önemli bir mağlubiyet burada
yaşanmıştır: "Battle for Sisak" bizim kitaplarımızda "Kulpa
Bozgunu" diye geçer.
Kanuni Sultan Süleyman bütün askeri gücünü Tuna nehri
boyunca, Alp Dağlarının kuzeyine, Macaristan ve Avusturya'ya yöneltmişti. Fakat
ondan sonra gelenler (oğlu 2. Selim ve torunu 3. Murat) pasif kaldılar,
saraydan ve haremden çıkmadılar. 3. Murat 1590'da Avusturya ile 8 yıllık barış
antlaşması imzalamıştı ve savaş istemiyordu. Fakat Bosna Beylerbeyi tayin
ettiği Telli Hasan Paşa, fetih ve ganimet meraklısı olarak Avusturya
topraklarına saldırdı. Bihaç'tan yola çıkan eyalet ordusu, Kulpa nehri boyunca
ilerledi ve ünlü üçgen (triangular) Sisak Kalesini muhasara etti. Fakat 800
kişilik kale garnizonu direndi.
22 Haziran 1593 günü Kulpa köprüsünü geçmeye çalışan Osmanlı askerlerinin altındaki köprü çöktü (belki kaleden top isabet etti). Yüzlerce asker ve at boğuldu, Zagreb'ten gelen takviye güçler de yetişti ve 18,000 nefer zayiat verildi. Beylerbeyi Telli Hasan Paşa dâhil, Hersek sancakbeyi Sultanzade Mehmet Bey, Pakraç sancakbeyi Cafer Bey, Pojega sancakbeyi Ramazan Bey, Lika sancakbeyi İbrahim Bey, Zvornik sancakbeyi Arnaut Memi Bey (Hasan Paşa'nın kardeşi) şehit düştüler! Facianın İstanbul'da duyulmasından sonra Sultan 3. Murat Avusturya'ya savaş açtı ve 15 yıl süren "uzun Nemçe muharebesi" başladı. Ancak 11.11.1606'da, torunu 1. Ahmet zamanında, "Zitvatorok" antlaşmasıyla sona erdi. Fakat Osmanlı'ya İtalya yolu kapandı ve Avusturya hükümdarıyla eşit sayılmaya başlandı [Duraklama Dönemi].
Hıristiyanlığın üçüncü önemli dini yortusudur: Hz. İsa'nın doğumu (Noel); ölümü (Paskalya) ve vaftizi (Epifani). Noel’den 12 gün sonra kutlanır. Ortodokslar ve Katolikler farklı anlamlar yüklerler. Ortodoks Hıristiyanlar, bebek İsa'nın mübarek Ürdün (Jordan) Nehrinin suyunda vaftiz edilmesini ve tanrısal özünün aleni ilan edilmesini, sudan haç çıkarma yarışı şekilde kutlarlar. Bunun için Teofani (Theophania), veya "tezahür" bayramı derler. Katolikler ise üç müneccim kralın bebeği ziyaretiyle bağdaştırırlar.
Bu yıl da Bulgaristan'da erkekler denizden
veya akarsulardan haç çıkarmışlardır (hava müsait, kar ve dondurucu soğuk
yoktu). En büyük etkinlik Kalofer kasabasında, Tunca Nehrinin başladığı yerde,
suyun içinde "erkekler horonu" ile gerçekleştirilmiştir. Kırcalı'da
da seçilmiş Belediye Başkanı Hasan Aziz haçı çıkaran genci kutlamıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder