10 Aralık 2021 Cuma

ROM, ROMA, ROMAN, ROMANİA



 Prof. Dr. Recep MESUT


ROM, ROMA, ROMAN, ROMANİA

 

 

"Romania'lı bir Rom, Roma'da oturmuş rom içiyor ve roman okuyor"

 

ROM 1: Şeker kamışından elde edilen sert içki. "Tek gözlü, tahta bacaklı" Karayip korsanlarının tercihi, meyve aromalı çeşitleri içki kokteylerinde kullanılır. Türkiye'de popüler değildir.

 

ROM 2: Avrupa ülkelerinin çoğunda Çingene taifesinden erkek birey (kendi dillerinde). XI. yüzyılda Hindistan, İran, Anadolu yoluyla tüm Avrupa'ya yayılmışlardır. Silahsız göçebe olup, mal ve mülk peşinde olmadıkları ve yerleşiklerin kabul etmedikleri işleri üstlendikleri için şehirlerin kenarına konmalarına hoşgörüsüz izin verilmiştir. Türkiye'nin Güneydoğu'sunda "Dom", Kuzeydoğu'sunda "Lom", Çukurova'da "Cono", Trakya'da "Şopar" ismi kullanılmaktadır (Osm: Kıptiyan; İng: Gypsies).

 

ROMA: Dünya tarihinin en ünlü şehri, M.Ö. 753 yılında kurulmuş ve 1500-yıllık İmparatorluğa adını vermiştir. Bugünkü İtalya’nın başkentidir. Tarihi eserlerle dolu şatafatlı turistik destinasyondur. Kendi dillerinin fonetik kurallarına göre Araplar ve Türkler “Rum” şeklinde telâffuz etmişlerdir (Diyar-ı Rum).

 

ROMAN 1: Edebiyatta en hacimli ve kapsamlı nesir türüdür ("uzun hikâye"). XIII. yüzyılda Fransa'da, eski Roma edebiyatı kaynaklarından halk diliyle yazılmış eserlere "roman" denmiş. Genellikle aşklarına ihanet etmeyen sevgililerin mutlu kavuşmaları konu edildiği için, şiir ve şarkılarda "romans", mutluluk arayanlara "romantik", mimari taklitlere "romanesk" denmiştir. Tanzimat Edebiyatımızda ilk roman "İntibah"'tır (1876, Namık Kemal). En ünlü roman yazarımız Orhan Pamuk Türkiye'ye 2006'da Nobel Ödülü kazandırmıştır.

 

ROMAN 2 (sıfat): Roma şehri veya Roma devleti ile ilgili olan - Roman Dilleri; Roman mimarisi, vb. Fakat Romalıların konuştuğu dile Latince denir.

 

ROMAN 3: “Çingeneler” anlamında günümüzde tercih edilir. Rom kelimesinin kendi dillerinde çoğul şeklidir - Rom+an. Fakat "Romalılar" ile "Romanlar’ı karıştırmamak gerekir.

 

ROMANİA 1: Romalıların yani Rumların yaşadığı tarihi toprakları kasteder = Rumeli.

 

ROMANİA 2: Tuna nehrinin kuzeyinde nispeten yeni bir devletin adıdır. Osmanlı İmparatorluğuna tabi Eflak (Wallachia) ve Boğdan (Moldavia) Prensliklerinin 1859'da birleşmesinden sonra 1866'da bu ismi almışlardır. Kendilerini Roma İmparatorluğunun mirasçısı sayarlar. Okunuşu "Rumınya" şeklinde olduğu için komşuları Rumenler ve dillerine de Rumence derler.

 






KOSOVA = KOSOVO

 

 

Avrupa'nın ve Balkanların en genç devleti (2008), sınırlı tanınırlığa sahip, denize kıyısı olmayan ve dağılan eski Yugoslavya'nın bir parçası sayılan, yüzölçümü sadece 10,877 km kare, nüfusu 1,845,000 olup, adını Osmanlı dönemine borçludur.

 

Roma öncesi yıllarda İllirya kökenli Dardania Krallığı bu topraklarda hüküm sürmüştür (bunların bir kolu Çanakkale Boğazı'nın Anadolu yakasına göç edip, Dardanos kentini kurmuşlardır).

 

Bizans hâkimiyeti yıllarında Slav kabileleri buralara yerleşmiş ve ilk Sırbistan devleti bu topraklarda kurulmuştur. Hala manastırları ve tarihi Peç (İpek) Patrikhanesi buradadır (İpek şehri Mehmet Akif Ersoy'un baba memleketidir).

 

 Osmanlının iki büyük meydan zaferi (Birinci Kosova Savaşı, 15 Haziran 1389 ve İkinci Kosova Savaşı, 17-19 Ekim 1448) bu ovada elde edilmiştir. Bizim için simgesel ve kutsal değeri vardır (muharebe alanında şehit edilen tek padişahımız I. Murad'ın türbesi "Meşhedi Hüdavendigâr" buradadır).

 

Söz konusu muharebe alanına Türkler "Kos-ova" adını vermişler, sonra çevre bölgeye teşmil etmişler, idari birim yapmışlar ve Avrupa coğrafyasına mal etmişlerdir. Fakat "kos" kelimesini Slavca konuşan yerlilerden almışlardır (Kosovo Polje). Bu ovada sürüler halinde konaklayan, Ardıçgillerden "karatavuk" kuşlarına bütün Slav milletleri "kos" derler. Latince adı "Turdus merula"'dır. Avrupa'da ve Türkiye'de yaygın ötücü ve çok avlanan bu kuş için ülkemizde farklı yöresel adlar kullanılır.

 

Bu topraklardan Sırpları uzaklaştıran ve Müslüman Arnavutları iskân eden gene Osmanlı'dır. Bugünkü % 95 Müslüman ve % 90 Arnavut çoğunluğu meydana gelmiştir. Kosova 1912 Balkan Savaşında Sırbistan'ın eline geçmiştir. 

 








HİNDİ = TURKEY = MELEAGROS

 

 

Yunan mitolojisine göre, Argonotlar Seferi’ne katılan kahraman MELEAGROS, dünyaya geldiğinde kâhin Atropos, ocaktaki odunun biteceğine kadar yaşayacağını bildirmiş. Annesi Althaia hemen ateşi söndürmüş ve odunları saklamış. Fakat sefer dönüşü Meleagros dayıları ile kavga etmiş ve onları öldürmüş. Kardeşlerinin ölümüne kızan annesi odunları ateşe atmış ve Meleagros can vermiş. Ölümüne çok üzülen kız kardeşleri uzun süre ağlamışlar ve ağıtlar yakmışlar. Tanrıça Artemis de onları “beçtavuğu” haline sokmuş ve Leros (Ileryoz) Adasına bırakmış. Afrika kökenli beçtavuğuna Grekçede "meleagris" denmiş.

 

Romalılar Numidia (bugün Cezayir) topraklarını ilhak edince, yerli bedevilerin evcilleştirdikleri bu iri kuşlara "Numida meleagris" (guinea fowl) adını vermişler ve Avrupa'daki çiftliklere taşımışlar. Eti lezzetli olan bu kuşlar tavuk değil, sülün ve keklik familyasındandır.

 

Yıllar sonra Osmanlılar Orta Avrupa'ya akınlar yaparken bu kuşları görmüşler ve Macarlardan duydukları "beç" tavuğu deyimini benimsemişler. Çünkü Macarlar Viyana'ya "Becz" (Beç) derler.

 

16. yüzyılda Osmanlı bayrağı altında Müslüman Akdeniz tüccarları beçtavuklarını İngilizlere "turkey cock" (yani Türk topraklarından gelen) olarak pazarlamışlar. Zamanla sadece "turkey" deyimi kalmış.

 

1492 yılında Kristof Kolomb Amerika kıtasını keşfetmiş, fakat batıdan Hindistan'a ulaştığını zannetmiş. Bugün Orta Amerika Adalarına (Haiti, Küba) halâ "Batı Hint Adaları" (West Indies) denmektedir.

 

1600'den sonra İngiliz göçmenler bu Yeni Dünya'ya akın etmişler ve burada çok iri kuşlar (yabani ve evcil) görmüşler. Otomatik bunlara "turkey" adını vermişler. Bilim adamları da "Meleagris gallopavo" ("gallo"= tavuk + "pavo"= tavus kuşu) nomenklatür adını yakıştırmışlar. Bunlar tavukgiller ailesinden sayılırlar ve 10 kg ağırlığa ulaşabilirler.

 

16. yüzyılda İngiltere, Almanya ve Fransa'ya getirilerek çiftliklerde yetiştirmeye başlanmış. Doğu Avrupa ülkeleri (Osmanlı, Polonya, Ukrayna, Rusya) bu iri kuş cinsini hala Hindistan'dan getirildiklerini varsayarak "hindi", "indyk", "induşka" olarak adlandırmışlar.

 

Sonunda garabet ortaya çıkmış: Amerikan kuşlarına Türkler "hindi" diyorlar, Amerikalılar ise "turkey”den vazgeçmiyorlar (Şükran Günü, Noel).

 







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder