Prof. Dr. Recep MESUT
SULTAN ve HEKİMBAŞI
BAHTSIZ VE MUTSUZ HÜKÜMDAR
DÖRDÜNCÜ MURAT
Babası Sultan 1. Ahmet öldüğünde 5 yaşında, ağabeyi
Genç Osman öldürüldüğünde 10 yaşında idi. Bu korkunç olayı hiç unutmadı ve onun
baskısı altında iken, 11 yaşında tahta oturtuldu. Beş gün sonra da sünnet
ettiler. 20 yaşına kadar, 9 yıl annesi Kösem Sultan'ın vesayetine katlandı.
Haris bir kadın olan annesi rakibe istemiyordu, bulûğ yaşlarında onu kasten
cariyelerden uzak tuttu, yanına hep yakışıklı içoğlanlar gönderdi. Erkekler
arasında yetişen Murat idman yaptı, vücut geliştirdi, güçlü kaslara sahip oldu:
ata bindi, ok fırlattı, cirit attı, gürz çalıştı, kılıç-kalkan kullandı,
pehlivanlarla güreşti. İnce ruhlu idi, şiir yazdı, beste yaptı, hattat oldu,
satranç oynadı.
17 yaşından sonra tebdil dolaşmaya başladı: İstanbul sokaklarını,
kahvehanelerini ve meyhanelerini keşfetti. Burada saray erkânının ve annesinin
rüşvete bağladığı düzeni öğrendi. Yeniçeri ve sipahilerin ahlaksızlığını,
ilmiye sınıfının yobazlığını gördü. Vezirler ve saray ağaları askeri
kışkırttılar ve kendisini üç kez "ayak divanına" çıkardılar: Genç
Osman'ı hatırlattılar, tehdit ettiler, aşağıladılar, atamış olduğu veziriazamı
(Hafız Paşa) ve güvendiği arkadaşlarını gözü önünde paraladılar.
Machiavelli'nin (1469-1527) "Prens",
kitabını tercüme ettirdi ve okudu. Bir hükümdarın asıl gücünü sevilmekten çok
korkutmaktan alması gerektiğini ("sevmesinler korksunlar") ve ulvî
bir amaç için her yol mubah düsturunu beğendi. Ve günün birinde silkindi,
küstah zorbaları görülmemiş sertlikte sindirdi, dağıttı ve yok etti. Bu öfke
patlaması ölümüne kadar 8 yıl sürdü. Ölçüsüz bir vahşetle, suçlu suçsuz demeden
kesti, astı, boğdurdu. İstanbul sokakları boşaldı, korku içinde insanlar
evlerinden çıkamaz oldu. Üç erkek kardeşini (Süleyman, Bayezid, Kasım)
boğdurdu. İlk defa bir Şeyhülislam (Âhizâde Hüseyin Efendi) katledildi, İznik
ve Şam kadıları asıldı, Divan şairi Nef'i ve hekimbaşı Emir Çelebi öldürüldü.
Afyonu, tütünü, kahveyi ve içki içilmesini yasak etti. Gece fenersiz sokağa
çıkılmasını yasakladı. Bunların tek cezası vardı: idam.
Fakat kendini alkole kaptırdı. Genç ve yakışıklı
erkeklerden oluşan yâranı ile her gece işret meclislerinde ve hamam sefalarında
eğlendi, mutsuzluğunu unutmaya çalıştı. Sevgisiz büyüdü, kadınlara âşık
olamadı, bazı cariyelerden çocukları oldu, fakat dört şehzadesi de bebeklikte öldü.
Beş kız çocuğu da, kendisinden sonra tahta oturan kardeşi Sultan İbrahim tarafından
küçük yaşlarda evlendirildiler. Kızı İsmihan Kaya Sultan tarihimizin
"çocuk gelinlerine" sembol oldu.
Reşat Ekrem Koçu'ya göre yakışıklı genç erkekler
İstanbul'a akın ettiler. 4. Murat isyankâr ruhlu Abaza Mehmet Paşa’nın hayranı
olup, kendisine örnek yapmıştı, fakat Mehmet Paşa aşırı rüşvet düşkünü idi.
Bosna Valiliği sırasında en zengin tüccar Hacı Sinan'a, altın sızdırmak için
çok eziyet etmişti. Adam intikam almak istedi ve kendi oğlu Mustafa'yı
kullandı. Çok yakışıklı olan genç Mustafa'yı İstanbul'a padişahın yanına
gönderdi. Sultan Murat pek beğendi ve silahtar yaptı. Sonunda bu genç adam
Abaza Mehmed'in rüşvet aldığını kanıtladı. Gazaba gelen Sultan Murat hemen idam
ettirdi. Bosnalı Mustafa Abaza Mehmed'i alt etmiş ve babasının intikamını almış
oldu, fakat Sultan'ın son nefesine kadar yanında bulundu. Anlaşılıyor ki
Osmanlı ülkesinin en yakışıklı erkekleri ya Kafkaslardan, ya Balkanlardan
çıkıyormuş.
Sultan 4. Murat, hanedanın kendisinden evvel gelmiş
bütün hükümdarlarının öldürttüğü insandan fazla cana kıydı (20,000 tahmin) ve
kendisinden sonra Âli-Osman'dan bir benzeri çıkmadı. Kendisine "Son
Sahipkıran" ve " Yavuz-u Sani" dendi. Fakat Anadolu insanı onu
Şii baskısından kurtaran, Revan ve Bağdat Fatihi, gösterişli cengâver olarak
bildi ve Fırat koluna "Murat Suyu" adını verdi. Emirgân bahçesi,
Anadolu ve Rumeli Kavağı, Revan ve Bağdat Köşkleri onun ince, fakat huzursuz
ruhunun hatırasıdır.
Son Osmanlı Halifesi Abdülmecid Efendi'nin ifade ettiği gibi "Dördüncü Murat 28 yaşında iken sert bir içkinin (rakı) kurbanı olmasaydı Osmanlı Devletinin en şanlı hükümdarı olurdu".
Aslen Edirneli olan Seyyid Emîr Çelebi ilk tıp
tahsilini Edirne Tıp Medresesinde görmüştür. İcazet aldıktan sonra Osmanlı
ülkesini dolaşarak Kahire'ye gitmiş ve burada Doğu'nun ve Batı'nın hekimlik
sırlarını öğrenmiş. Ünlü Kalavun-Mansuriye Hastanesinin başhekimi olmuş.
1623'te Kahire'ye gelen Kaptan-ı derya Recep Paşa kendisini İstanbul'a
getirerek Hassa hekimi yapmış, 1629'da ise Hekimbaşı olmuş.
"Enmuzecü't-tıb" [Numune Tıp] eserinde hekimlerin mutlaka anatomi
öğrenmelerini, savaşlarda ölen Hıristiyan askerlerin cesetlerinden yararlanmalarını,
hayvanlar üzerinde teşrih (disseksiyon) yapmalarını tavsiye etmiştir. Bu kitap
senelerce Tıp Medreselerimizde okutulmuştur. Fakat onun tavsiyesi ancak 200 yıl
sonra (1841'de) Osmanlı tıp eğitimine girebilmiştir!
Genç Sultan 4. Murad'ın aşırı içkiciliği nedeniyle
zarar gören karaciğerine "teşemmu-u kebedî" teşhisi koymuştur
("kebed"= karaciğer, "şem"= mum, yani "karaciğer
mumlaşması"). Bu olağanüstü bilgi o yıllar için şaşırtıcıdır. Karaciğerin
değişen kıvamını doğru tarif etmekte ve ancak otopsi (!) sonucu kesinleşmiş
olabilir ki, ya kendisi Mısır'da bu işleme katılmış veya yazılı kaynaklardan
öğrenmiştir. Batı'da ise yine 200 yıl sonra Fransız René Laënnec (1781-1826)
alkolik karaciğerin değişen rengi ("kirrhos" >
"cirrhos"= sarı kehribar rengi) nedeniyle "cirrhosis" =
siroz, hastalığını tarif etmiştir. Batı kaynaklı Tıp dünyası hala "Laënnec
sirozu" demektedir [Laënnec stetoskopun mucidi sayılır].
Emir Çelebi tedavisini de biliyormuş! Himalaya
Dağlarının yüksek tepelerinde nadir bulunan "Anberiyye" bitkisinden
elde edilen "menku" (dekokt, kaynatık, haşlama) bin zorlukla tedarik
etmiş ve Sultan Murat şifa bulmuş.
Fakat 1638'de Bağdat seferine çıkan 4. Murat, Nizip
menzilinde Emir Çelebi ile satranç oynarmış. Hekimbaşıyı sevmeyen Silâhdar
Mustafa Paşa, Emir Çelebi'nin afyonkeş olduğunu ve afyonu entarisinin gizli cebinde
sakladığını müzevirlemiş. Afyonu yasaklamış olan 4. Murat hiddetlenmiş, ölümcül
miktarda olan afyonun hepsini zorla bu değerli hekime yutturmuş. Emir Çelebi
fenalaştıktan sonra çadırına götürülmüş ve ölmeden önce anberiyye'yi yok etmiş.
Sonraki günlerde hekimi soranlara 4. Murat sadece "Hapı yuttu"
demekle yetinmiş. Bu deyim halk arasında da yayılmış!
Bağdat fethinden 1639'da dönen 4. Murat tekrar hastalanmış, fakat kendisini
tedavi edecek hazık hekim bulamamış. 1640 Şubat başında komaya girmiş ve üç gün
içinde, 28 yaşında, karaciğer yetmezliğinden vefat etmiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder